Çözüm umudum kalmadı. Kendinize güveniyorsanız işte Yemen?deki, Tunus?taki örnekleri görüyorsunuz, ben sizi tutmam. Hazırlığınızı yaparsınız, demokratik özerkliği kurarsınız?
Bu sözler faşist ve bölücü kürtlerin lideri Abdullah Öcalan?a ait. Halkı başı ve sonu hesap edilmemiş bir iç isyana teşvik eden bu insan müsveddesi nasıl oluyorda tutuklu bulunduğu varsayılan sözüm ona bir cezaevinden dışarıyı kontrol edebiliyor.
Açık yasa hükümlerine rağmen avukatları aracılığıyla sanki legal bir siyasi örgütün sözcüsü gibi beyanatlar veren, Türkiye gündemini tayin eden, neşrettiği diğer yayınlarla kaniçici vampirlerin yürüme yolunu çizen bu adam, güya bir cezaevi tutuklusu.
Silivri Cezaevinde ziyaretine gelen eşi Şule Perinçek?le siyaset konuştu diye hakkında idari yaptırım kararı alınan Doğu Perinçek?le, Abdullah Öcalan?ın ve diğer Ergenekon tutuklularının arasındaki statüko farklı elbette bununla da sınırlı değil.
İmralı koşulları Abdullah Öcalan için bir cezaevi değil, her türlü özgür koşulun sağlandığı ve zehirli fikirlerini topluma enjekte etmesi için fiziki şartların oluşturulduğu bir siyasi kamp belkide onun ötesinde kişiye özel bir dinlence yeri haline gelmiştir.
Buna karşın gerekçeli gerekçesiz, geceyarısı ya da sabaha karşı apar topar demir parmaklıklar arkasına gönderilen emekli paşalar, fikir adamları, gazeteciler ve legal siyaset yapanlar, Abdullah Öcalan?a sağlanmış hiç bir haktan yararlandırılmadığı gibi, Ergenekon tutuklularını cezaevinde ahiretle buluşturacak yapay fiziksel alt yapı kendiliğinden oluşturulmaktadır.
Böylesi bir çifte standartın hakla ve hukukla izahı mümkün olmadığı gibi, bu yöntemin vicdanı esas tutan bir okul terazisinin kefesinde de kendine yer bulamayacağı açıktır.
Bir tarafta Misak-ı Milli, Demokratik Cumhuriyet, insanca ve hakça bir düzen, Barış içinde bir toplum, Cumhuriyetin Başlangıç İlkeleri ve Atatürkçü çözüm diyen, aydınlar, gazeteciler, siyasetçiler ve 3 bin yıllık Türk Ordusunun üniformasını şerefle taşıyan paşalar.
Diğer tarafta ölüm kusan namlulara tetik düşürme emri veren, kahpe pusulara ve her türlü hain tuzağa göz kırpan, kan ve ölüm eken, kin ve garez biçen, tarihin gördüğü ve görebileceği en sadist katillerden biri olan Abdullah Öcalan?ın imtiyazlı ve ayrıcalıklı cezaevi koşulları.
İşte AKP iktidarıyla birlikte yürüyen müstemleke siyasetinin ve harici güçlerin emir ve direktifleriyle Ankara?dan İmralı?ya, Ankara?dan Diyarbakır?a Ankara?dan Kandil?e uzanan hazin ve bir o kadar düşündüren öykünün fotoğraf karelerine sığdıran mertalelmeri ve sonuç:
Abdullah Öcalan?ın bölücü faşizme adeta bir direktif gibi dikte ettiği sözlerini yeniden anımsayalım
?Çözüm umudum kalmadı. Kendinize güveniyorsanız işte Yemen?deki, Tunus?taki örnekleri görüyorsunuz, ben sizi tutmam. Hazırlığınızı yaparsınız, demokratik özerkliği kurarsınız?
İşte Mustafa Kemal?in kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti?ni Yüce Türk Milleti adına yönetme andıyla vazifelenen, ancak bunun tam tersini yapan, ülkeyi Washingtan ve Brüksel adına yöneten Recep Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarıyla, kürtlerin yaslandığı duygusal kodları CIA adına deşifre eden ve kürtleri top yekün işbirlikçi bir halk haline getirerek emperyalizmin kucağına oturtan Abdullah Öcalan?ın birlikte başardıkları ve Türkiye?yi götürdükleri meşum nokta.
Abdullah Öcalan ve Recep Tayyip Erdoğan gibi iki Amerikancının iç savaşın eşiğine getirdiği ve kanlı bir iç boğazlaşmanın akabinde kurulacak olan küçük İsrail ise birlikte inşaa ettikleri son eserleri olacak.