Ve ses verdi insanlık!
Sesimi duyan var mı?
Ölüm karanlığı her yer, nefesi ensemde.
Bir o yana sallandım, bir bu yana en sinsi depremle!
Ölüm de zulüm de gelmez hiçbir doğal afetle!
Zulümlerin en büyüğü, açgözlü insanın bitmeyen nefsinde!

Ve fakat;
Sorgulayan bir beyin ile başladı tarih.
Sorgulayan bir beyin ile bitecek hayat.
İşte budur, insanı bitkiden ayıran en temel fark!
Ama gel gör ki, sağımız solumuz olmuş hep otlak.
Dayanılır gibi değil bu kısır döngü!
Bir sağa bak, bir sola bak.

Akıl ile düşünüp, vicdan ile duruş sergilemek için yaratıldık.
Hep fıtratına ters düşenler ile karşı karşıya kaldık.
Çoğunu aldık sattık ama cahile bir türlü laf anlatamadık.
Kaderi kötüler dedik, sürekli inandığımız yolda adım attık.
Düzen bu, böyle gelmiş böyle gider diyenlere inat, azimle savaş açtık.
Belki birdik ama çok şükür binlere ulaştık.

Topraktık, çamurlaştık!
Masumduk, canileştik!
Kardeştik, düşmanlaştık!
Medeniydik, vahşileştik!
Samimiydik, yapaylaştık!

Mutluyduk!
Unuttuk gülmeleri.
Suçlamadan sevmeleri.
Birlikte direnmeleri.
Hesapsız söylemleri!

Mutluyduk!
Aldık ahları.
Yarım bıraktık hayatları.
Sorgulamadık suçları.
Yıktık tüm dünyaları!

Mutluyduk!
İman diyip kıydık.
Efendi diye yolduk.
Baş kaldırdıkça sorguya.
Kafalara vurduk!

Mutluyduk!
Adını başka koyduk.
Sanına başka oynadık.
Dönüp durdukça şaşırıp,
İyice açığa çıktık.

Mutluluk cümle aralarında, belki bir iki satırda, belki bir kaç hatırada, belki de bir iki paragraf başında, harfi az anlamı yitik ifadelere sığacak kadar küçüldü memleketimde artık.

Mutluluk hiç yakışmadı yancı bir kuklanın ağzına, utandırdı insanlığı bir hayli, yazık!
Mutluluk tasını tarağını topladı, terk etti tüm çadırları.

Mutluluk saraylarda, hanlarda, köşklerde, villalarda, fiyakalı partilerde, yalandan törenlerde, süslü hoşgeldinlerde hiç yoktan.
Mutluluk bir alfabede, yan yana gelen harflerin aksine yan yana gelemeyen insan ayrımlarında intihar etti çoktan.

Vurulduk 6.8 ile.
Hak arayana haksız yaklaşım ile.
Vurulduk 8 milyon ile.
Kılıf uyduran arsız tutum ile.
Vurulduk sapıtan profesörler ile.
Çocuklara bile sarkan pis şehvetleri ile.
Vurulduk her geçen gün artan işsizlik ile.
Kendine değil sadece ailesine dâhi kıyan bir cinnet ile.
Vurulduk eli cebi doymaz, dili utanmazlar ile.
Göz göre göre kızarmayan, kaybolmuş ar damarları ile.
Vurulduk nice tedbirsizlik ile.
Arsız arsız yapılan ünvanlı açıklamalar ile.


Kim kim oldu belli değil.
Kim kim değil, iyi değil.
Kimin kim olduğunu aslında çok iyi bilenler,
kimlik telaşında değil.

Herkes çıktı çığrından.
Kimse bakmadı ardından.
Garip bir kaosun içine yuvarlandık.
Kıvrandık kahrımızdan.

Allah korkusu dedik, Allah'ı hesap etmedik.
İşimize geleni insandan, işimize geleni Allah'tan, işimize gelmeyeni sorgulayan ve hak arayan masum kulundan ilan ettik.

Yancılar yazdı, yandaşlar çizdi.
Oyuncular oynadı, rolleri kesti.
Bu kez millet yemedi ancak kimisi yemiş gibi kıstı sesini.
Ya sesini ya yalını hesabı,her zamanki gibi bencilce seçti.
Yaralı insandan sedyede, bir başka insan için vazgeçildi.
İki ayaklı hayvanlar, dört ayaklı insanlardan merhamet öğrendi.
Ses verdi insanlık.
"Yine insanlığa gitsin!" dedi.
Bağışladım gitti, bağışlamadım bitti.


Şükür şükür diye millet sorgudan vazgeçti.
Vazgeçmeyen dinsiz, imansız, vazgeçen kahraman ilan edildi.
İnanmak ile sorgulamak eylemi yer değiştirdi.
Millet inandığını bilmedi, sorguladığını sevmedi.

Güzel şehrimin güzel insanları zelzele ile kendine geldi.
Ölüm korkusu fena etkiledi.
Sokaklar doldu taştı, millet kafayı yedi.
Bu iş pikniğe gitmeye hiç benzemedi.
Nerede bu afet alanları diye soranlara, her zamanki gibi cevaplar geç geldi.
Cevapların aslında bir cevap olmadığını anlayan millet, derin bir "of" çekti.
Karşıki dağlar yıkılmadı ama içimiz geçti.
Depremden kaçarken doluya tutulanlar, nice küçük can ile hafızayı tazeledi!

Depremin kurtarma eyleminden daha az can aldığı bir toplumda, yine konu dine geldi.
Din güzel bir sömürgeydi.
Cahil boynunu eğdi, "kader!" dedi.
Alim itiraz etti, "Çarpıtma!" dedi.

Bu hikâyenin sonu, sanırım artık geldi.
"Mutlu musunuz?" diye soranlara, halk sonunda cevap verdi.

Her şey bitti, bir bekçilerimiz eksikti.
Verdik tüm yetkiyi, hazır ettik çileyi.
Bundan sonrası besbelli!
Deve ettik pireyi!

Eğitim eğitim diye bitirdik mürekkebi.
Eğitemediklerimiz yetmedi, ithal ettik cahili.
Elin çekik siflisi, talan etti memleketi.
Sorunca vergileri, isyan etti kimileri.
Kimse yadırgamasın bu düşünen beyinleri.
Başımıza gelenlerden ders aldı sonunda birileri.

Ve fakat;
Sorgulayan bir beyin ile başladı tarih.
Sorgulayan bir beyin ile bitecek hayat.
İşte budur, insanı bitkiden ayıran en temel fark!
Ama gel gör ki, sağımız solumuz olmuş hep otlak.
Dayanılır gibi değil bu kısır döngü!
Bir sağa bak, bir sola bak.