Bir ırkçı faşist, bir bağnaz dinci, bir dikta heveslisi için herhangi bir dini, kimliği, kültürü, geleneği küçümsediğini göstermenin en ilkel ama en etkili yollarından biri toplumlar için kutsal ve önem atfedilen sembolleri yakmak ve tahrip etmektir. Kutsal kitapları yakma, mabetlere saldırma, heykelleri tahrip etme vs. Bu eylemlerden birkaçıdır. İsveç’te Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği önünde Kur’an-ı Kerim yakan Danimarka vatandaşı, faşist Rasmus Paludan’ın eyleminde şaşılacak bir durum yoktur. Fıtratının ve düşüncesinin gereğini yapmıştır! Zira her ırkçı faşistin ya da din bağnazının yaptığını yapmıştır. Amaç; Müslüman ve Türk düşmanlığı ile dikkatleri çekmek ve oy devşirmektir. Dünyada 8 milyar Müslüman yaşamaktadır. Müslümanların en temel değeri olan Kur'an-ı Kerim'e karşı gerçekleştirilen bu ağır hakaret, radikal unsurları harekete geçirerek, dünya barışını tehlikeye düşürebilir. Başka bir ifadeyle, Kuran yakma olayı, sadece bu olayı gerçekleştirenler için değil, Avrupa'daki geniş kitleler için de büyük bir tehlike arz etmektedir. Asıl şaşılacak şey; İsveç makamlarının bu eyleme sessiz kalmaları ve bu eylemi fikir özgürlüğü çerçevesinde değerlendirmesidir. İsveç yasaları bu tür eylemlere özgürlük hakkı tanıyorsa, birkaç yıl önce İsveç’in iki kentinde Kur’an yakma girişiminde bulunanları, İsveç polisi neden gözaltına almıştır? Demek ki, bu seferki, birileri için tasarlanmış provoke bir eylemdir. Kuran yakma eylemi, son derece kışkırtıcı ve iki tarafın radikal dincilerine haklılık yaratacak bir eylemdir. Bir radikal Müslüman, İsveç’in başkentinde Hristiyanların kutsal kitabı İncil’i yakmaya kalkışsa, “bu bir fikir özgürlüğüdür” diye hoşgörü ile mi karşılanacaktır? İnanın, yaka paça gözaltına alınacak ya da etkisiz hale getirilecektir. Paludan’ın kutsal kitabını yaktığı İslam dininin de milyonlarca inananı vardır. İsveç yasalarında veya Avrupa ülkelerinde, “kutsal olsun ya da olmasın herhangi bir kitabın yakılmasını önleyecek bir yasa yok.” Ayrıca, “Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme “nin 19. ile 20. Maddeleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin de 10.maddesi hem ABD hem de AB tarafından kabul edilmiştir. Din özgürlüğü haklarını kapsayan bu maddeler dini özel bir mesele olarak görür, “kamu düzeni ile ulusal güvenliği bozabilecek durumlar”haricinde devletin müdahalesi söz konusu değildir.” Acaba öyle mi? Göteborg Üniversitesi Siyasi Bilim Uzmanı Profesör Bo Rothstein, Expressen gazetesi için kaleme aldığı makalede, Kur'an-ı Kerim gibi özel kitapların yakılmasının ifade özgürlüğüne girmediğini ve evrensel bir suç olması gerektiğini belirtmiştir. İsveç, NATO ‘da yer almak isteyen bir ülke… İsveç ‘in üye olmak için onayına ihtiyaç duyduğu Türkiye’yi ısrarla karşısına alması nasıl açıklanabilir? Tahminim odur ki, İsveç kamuoyunun önemli bir kesimi NATO üyeliğine karşıdır. Bunların içinde Rusya’ya bağlı sol guruplar da var. İsveç’in bu eylemi, “kamu düzeni ile ulusal güvenliği bozabilecek” bir eylem türü olarak değerlendirip, olayı engellemesi gerekirdi. İsveç, NATO’ya girmeye namzet bir ülkedir. Bu nedenle bir NATO ülkesi olan Türkiye ile iyi ilişkiler geliştirmeye ve uzlaşı sağlamaya zorunludur. O halde Hak ve özgürlük kavramlarıyla açıklanamayacak, nefret suçunun zirvesi olan, böyle bir eyleme; “iki ülke ilişkilerinin geleceği bakımından hatalı” olduğunu bildiği halde, nasıl müsaade etmiştir? İsveç’in NATO üyeliğine karşı olan Putin, boş durmuyor! Eski KGB ajanı olan Putin, satrancı sever. Ukrayna saldırısı hariç, şu ana kadar oyun kurmada oldukça başarılı gözükmektedir. İstediği zaman kamu güvenliğini öne sürerek bu tür eylemleri önleyen İsveç; bu eylemi protesto özgürlüğünü ileri sürerek açıklayamaz! PKK’ya verdiği açık desteği de… Türkiye bu eyleme beklendiği gibi sert tepki göstermiştir. Öyle ki Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, İsveç Savunma Bakanı Pal Jonson’un Ankara ziyaretini iptal ettiklerini duyurdu. İsveç tarafı ise bu duyuruyu erteleme olarak açıkladı. Umarım bu protesto da Rahip Brunson ve Kaşıkçı cinayetine benzemez! Dış politikada çizilen zikzaklar adamları cesaretlendiriyor. “Türkiye bağırır-çağırır sonra da aniden durulur!” diyorlar. Hak, hukuk ve adalet noktasında eksiklikleri bulunan, demokrasi ve insan hakları konusunda karnesi kırık olan İslam dünyasında, diğer dinlerin kitabını yakmak asla rastlanmış bir durum değildir. İslam inancı, Hristiyanlık ve Yahudilik gibi semavi dinleri de kutsal görür ve son dinin İslam olduğuna inanır. Oysa diğer kitaplı dinlerin hüküm sürdüğü yerlerde kutsal kitap yakılmasına rastlanır. AB ülkelerinde, Müslümanlara ve onun kutsal kitabı Kuran’a bir kesimden tepki olduğu doğrudur. İslamofobi olarak tanımlanan bu tepki, “irrasyonel” bir korku ve fobi olarak sürekli yaşatılmaya çalışılmaktadır. İslamofobi düşüncesini yayanlar, “Kuran’ı terörün kaynağı” gibi göstererek eylemlerine/söylemlerine haklılık kazandırmaya çalışmaktadırlar. Bu tür eylemler Müslümanların Kuran’a olan bağlılığını azaltmaz. Neticede yakılan bir kitaptır. Kutsal olan Allah’ın hükümleridir. “Allah kıyamete kadar kuranı ve sözlerini koruyacak” Biz buna inanıyoruz. Bunu en iyi bilen de Hristiyanlardır. Lakin bu tür eylemi planlayanlar ve uygulayanlar; nefretlerine karşı öfke duyulmasını, bu öfkenin toplumsal ve dini karşıtlıklar meydana getirmesini istemektedirler. Bu nedenle peygamberimiz; “haksızlığı yöneticinin eliyle, ulema ve siyasetçinin diliyle, halkın da kalbiyle buğz ederek düzeltmesini emrediyor.” AB ülkelerinde son yıllarda İslam düşmanlığının giderek yaygınlık kazandığı bilinmektedir. Bu gelişmeleri; barış içerisinde yaşamak isteyen, sağduyulu AB vatandaşları da endişe ile takip etmektedir. Çünkü bu tür eylemler; "İnsanlığın tamamına yapılmış bir saldırıdır ve gerçekten makul ve demokratik sınırlar içinde düşünen Avrupa halklarına da yapılmış bir saldırıdır.” Bu nedenle Ülkemizde tüm medya ve siyasilerin ülke gündemi ve ekonomiyi bırakıp bu İsveç meselesine adapte olmasını doğru bulmuyorum. Herkesin baktığı tarafa değil diğer tarafa da bakılması gerekiyor düşüncesindeyim. Bu konuyu sürekli gündemde tutmak, ırkçı ve yobaz siyasetçinin eylemine hizmet etmek demektir.
Bu tür eylem ile Müslümanların kutsalına dokunup, kendi taraftarlarını birleştiriyorlar. Allah’tan her ülkede bunlara karşı olan her inançta çok sayıda insan var. İnsanın kendi milletini sevmesi, kendi inancını kutsaması hem bir hak hem de insani bir duygudur. Lakin başkalarının da kutsallığına saygı duymak koşuluyla… Anlaşılan dünya faşist ırkçılardan ve din bağnazlarından kurtulmadıkça toplumlara barış ve hoşgörü gelmeyecek! Her toplumda halk; kimlik dayatmasından, din istismarından ve inanç yarışmasından bıktı! Halkı, inançtan ziyade önderlerin ahlakı, ekonomik ve siyasi programları ilgilendiriyor. Zira ibadetler kul ile Allah arasındadır. Allah sonumuzu hayreylesin.