Gazetecilik ve televizyonculuk mesleği "denası" aynı olan apayrı bir meslek dalıdır. Paparazicilik ise ne gazetecilik ne televizyonculuk içermeyen, ne idüğü belirsiz bir "ucubedir." Paparazicilikle gazeteciliğin biribirine karıştırılmaması bu yüzden önemlidir. İşte asıl ayrıntı da buradadır. Mesela, gazeteci ve televizyoncu genellikle "çağırıldıkları" yere giderler. Nadiren de olsa kendiliklerinden "haber" yapacakları konular olmaz değil; elbette olabilir. Ama paparaziciler "çağrılmadıkları" yere giderler ve "haberlerini" burada yaparlar! Farklı bir iş yapıyor olsalar da gazeteci ya da televizyoncu gibi davranırlar ve "haber alma özgürlüğüne" sığınırlar. Özgürlüklerini kendileri belirler. Önceden hazırladıkları "senaryolarla" medyatik insanların üzerine giderler. Deyim yerindeyse, neredeyse "yatak odalarına" bile girmeye çalışırlar! Bu düşünceden hareketle ben her zaman gazetecilikle televizyonculuğun farklı; paparaziciliğin ise apayrı ayrı bir "meslek" olduğuna inanırım. ÜNLÜYSENİZ İŞİNİZ ZOR... Birkaç gündür televizyonlarda yer alan adı "magazin", kendisi "paparazi" programları.. bir kısım kimseler için ilgi çekici olduğu kadar başkalarınca oldukça "itici" olabilmektedir. İsim vermek istemiyorum. Paparazicilerin uğrak yeri olan "mekanlardan" birine eğlenmek için giden ünlüler; gidip gideceğine bin pişman olabilirler. Ünlü biriyseniz bu alemde eğlenmeye hakkınız yoktur. Acaip bir durumla karşı karşıya kalabilirsiniz. Boğazınız sıkılır; itilir-kakılırsınız. Hatta "karakolluk" bile olursunuz! Haydi adını da vereyim o ünlü kişinin. Levent Kırca. Yıllardır hazırladığı skeçler ve güldürü dizileriyle hepimizi güldüren o büyük sanatçı; aynı sahneyi paylaştığı evli bir hanım arkadaşı ile iş yemeği yerken "yakalanır." Bize göre gayet normal ve medeni bir davranış olan bu durum, paparazicilere göre tamamen zıddıdır. Yani "medyatik" biriyseniz, öyle uluorta yerde yemek yiyip çay içemezsiniz. İçerseniz başınıza geleceklerden "paparaziciler" değil, siz sorumlusunuz. Gizli yapılan çekimlerle, ipe sapa gelmez sorularla karşı karşıya kaldığınızda "sinir katsayınızın oranı" onlar için önemli değildir. Ne soruyorlarsa cevap vermek zorundasınız yani... Yoksa, Timuçin Esen gibi yerlerde sürüklenirsiniz. Timuçin Esen kim mi? O da ünlü bir tiyatro sanatçısı. O da "yasak" yerde yakalanmış paparazicilerin kurbanı... İŞİN ÇİVİSİ İYİCE ÇIKTI... "Sanatçılar toplumun örnek alacağı kimselerdir." saçmalığına katılanlardan değilim. Herkesin hayatı ve yaşama biçimi kendilerini ilgilendirir. Böylesine programlarla "toplumsal sevilirliği" ön plana çıkmış insanları kimsenin rahatsız etmeye kimsenin hakkı olmamalı. Sanatçılıktan önce onlar da insandır. Onların da bizler gibi "dost davetlerine" katılmaya, biryerlerde oturup eğlenmeye hakları vardır. Hiç kimse ünlü olmasının bedelini bu şekilde ödememesi lazım. Son yayınlanan programlarda işin çivisinin iyice çıktığı görülmektedir. "Reyting" uğruna sürdürülen sataşma ve gözaltını andıran saldırılarla sanatçılara yaşamı zehir etmenin ne anlamı var bilmiyorum. Bildiğim, yapılanlar, basın ahlak ölçülerini aşmakta ve her açıdan bardağı taşırmaktadır... "Allah bu ülkede bir şeyler yapıp yanlışlıkla ünlü olmaktan korusun insanları..."