Gerek Anonim Şirket olsun gerekse Limited Şirket olsun yani sermaye şirketlerinde, ortakların şirketten aldıkları borçlarda, şirkete verdikleri borçlarda vergisel açıdan hep mercek altına alınmıştır. Çünkü bu tür işlemler genelde vergisel açıdan avantaj yaratabilmek için yapılmakta, ancak risk analizinde işletmelerin incelenmeye alınmasına sebep olan işlemlerin başında gelmektedir. Bugünkü yazımızda, şirket ortağının, şirkete verdiği borçla ilgili faiz yürütülmesi zorunlu mu, yoksa faizsiz borç verebilir mi, bu konuyu açıklamaya çalışacağım. Maalesef bu konuda vergi mevzuatımızda net bir hüküm yok. Mevzuatta net bir hüküm olmayınca da bu ve benzeri tartışmalı konular, mükellef ile vergi idaresi arasında ihtilafa yol açmakta. Konuyla ilgili önce vergi idaresinin olaya yaklaşımını, sonrasında da yargının konuyu değerlendirmesini aktaracağım. Vergi İdaresinin Görüşü; Ev Kirasız Para Faizsiz Olmaz, Vergi mevzuatımızda, borç para vermeyi alışkanlık haline getirmemiş olanların arızi olarak veya ticari bir faaliyete bağlı olmayarak borç olarak verdiği paralar karşılığında elde ettikleri faizlerin menkul sermaye iradı olarak vergilendirilmesi gerektiği düzenlenmiştir. Bu nedenle vergi idaresi, ortağı olduğu şirkete verdiği borç para karşılığında, ortağın menkul sermaye iradı niteliğinde faiz geliri elde ettiği görüşünü benimsemektedir. Yapılan vergi incelemelerinde de vergi müfettişleri bu görüş doğrultusunda vergi inceleme raporları tanzim edebilmekte ve şirket ortağı hakkında, faiz geliri beyan dışı bırakıldığından bahisle cezalı olarak tarhiyat yapılabilmektedir. Yapılan tarhiyatın dayanağı olarak da şirket ortağının faiz karşılığı olmaksızın borç vermesinin "ev kirasız para faizsiz olmaz" kuralına, ticari teamüllere ve hayatın olağan akışına aykırı olduğu ve aksinin ispatının borç para veren ortak tarafından yapılması gerektiği görüşü kabul edilmektedir. Yargının Görüşü, Yargı ise olayı farklı bir açıdan değerlendirmekte. Öncelikle ortak tarafından şirkete verilen borç paranın mutlak suretle faiz karşılığında olmasının gerekip gerekmediğinin belirlenmesi gerektiği görüşünde. Kazançları kurumlar vergisine tabi olan sermaye şirketleri günün ekonomik koşulları içerisinde finansman ihtiyaçlarını karşılamak için faiz ödeyerek kredi kullanmak yerine ortaklardan borçlanma yoluna gidebilmektedir. Şahsi servetlerinden kaynak aktaran ortaklar, şirketin ihtiyacı olan kaynağı finanse ederek şirketin mali yapısının güçlenmesine, şirketin ticari hayatının devamlılığına ve kârlılığının artmasına, kullanılacak krediler nedeniyle yükleneceği faiz maliyetinden kurtulmasına imkân sağlamaktadır. Bu suretle şirketin kârlılık oranlarında yaşanabilecek artış ve şirketin mali yapısının güçlenmesi, kâr dağıtım politikasıyla temettü geliri elde edebilecek ortakların menfaatine bir durum oluşturmaktadır. Danıştay'ın yerleşik içtihatlarına göre; yakın akrabalık bağı veya iş ilişkisi bulunmayan kişiler arasında önemli miktarlardaki paraların günün ekonomik koşullarında karşılıksız olarak alınıp verilemeyeceği kabul edilmiştir. Buna göre aralarında iş ilişkisi bulunan kişiler arasında herhangi bir karşılık olmaksızın ödünç para verilebileceği açıktır. Vergi Usul Kanunu'nun iktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfetinin bunu iddia eden tarafa ait olduğu hükmüne istinaden ortağın şirkete borç para verdiğinin ve karşılığında faiz geliri elde ettiğinin ispatının bunu iddia eden tarafa yani vergi idaresine ait olması gerekmektedir. Bu yönde yapılmış bir tespit olmadan, sırf verilen borç para karşılığında faiz geliri elde edildiğinden bahisle cezalı tarhiyat yapılmasının eksik inceleme ve varsayıma dayalı olduğu sonucuna varılmıştır. Danıştay verdiği bir kararda; şirket sözleşmesi ve yasal düzenlemelerle şirket ile ortak arasında öngörülen hak ve yükümlülüklerin mahiyeti dolayısıyla iş ilişkisinin varlığı dikkate alındığında ortakların şirkete verdiği borç paranın faizsiz olabileceği sonucuna varmıştır. Vergi Usul Kanunu uyarınca normal ve mutad olan durum davacının ortaklık ilişkisi içinde bulunduğu şirkete faizsiz olarak borç vermesidir. Vergi idaresinin, şirkete verilen borç karşılığında faiz alındığını somut olarak ortaya koyması halinde, söz konusu gelirin vergiye tabi olacağı açıktır. Davacı tarafından anılan meblağın şirkete karşılıksız olarak verilmediği yolunda davalı idarece yapılan herhangi bir tespit de bulunmadığından, söz konusu paranın faiz karşılığında verildiğinden söz edilmesi hukuken olanaklı olmadığına hükmetmiştir. Konuyla ilgili kişisel değerlendirmem ise yargının olaya yaklaşımının ticari hayatın olağan akışına daha uygun olduğudur. Yani ortağın, şirketin finansman ihtiyacını sağlayacak şekilde faizsiz borç vermesinin mümkün olduğunu düşünüyorum. Vergi incelemesinden maksat, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak ve tespit etmek ise olayın gerçek mahiyetinin görmezden gelinmesi mümkün değildir. Ortağın, şirkete borç para vermek suretiyle sağlayacağı katkı sayesinde şirketin ticari hayatının devamlılığında ve karlılığının artmasında menfaati bulunmaktadır. Bu açıdan ortağın şirkete verdiği borç karşılığında elde edeceği menfaatin sadece bir faiz geliri şeklinde ortaya çıkmasının zorunlu olmadığı, ortakların şirkete borç vermesini engelleyen veya verilen borç karşılığı faiz geliri elde etmesini zorunlu kılan bir yasa hükmünün de bulunmadığı hususları dikkate alındığında, şirket ortağı tarafından verilen borç para karşılığında faiz geliri elde edilmemesinde ticari hayatın olağan akışına aykırı bir yön bulunmamaktadır. Mükellef ile vergi idaresi arasında uyuşmazlığa konu olacak tüm hususları tamamen ortadan kaldıracak şekilde düzenleme yapılması elbette mümkün değildir. Ancak en çok yargıya taşınan konularda yasa koyucunun ihtilafları giderecek şekilde düzenleme yapması, hem mükellef ile vergi idaresi arasında ki uyuşmazlığı azaltacak, hem de yargı ile vergi idaresinin iş yükünün azalmasını sağlayarak, mükelleflerin boşu boşuna mağdur olmasının önüne geçecektir. Tüm okuyucularıma sağlıklı günler dilerim.