Ekonomik koşulların öğretmenlerin refah seviyesini düşürdüğünü belirten Parlakçı, “Bir öğretmen on yıl önce maaşıyla 14 çeyrek altın alabiliyorken, bugün maaşıyla 5 çeyrek altın ancak alabilmektedir. Hükümet öğretmenlere 9 çeyrek altın borçludur. Ayrıca artan iş yükü nedeniyle öğretmenler tükenmişlik yaşıyor” dedi.
EMEĞİMİZ DEĞERSİZLEŞİYOR
Son yıllarda öğretmenlerin toplumdaki saygınlığı ve mesleki itibarlarının ciddi biçimde erozyona uğradığını öne süren Parlakçı şunları söyledi:”Emeğimiz değersizleşiyor. Ekonomik koşullar refah seviyesini düşürmekte; maaş artışları artan yaşam maliyetlerini (barınma, gıda, ulaşım vb.) karşılamaktan uzak kalmaktadır. Türkiye’de görev yapan eğitim ve bilim emekçileri, OECD ülkeleri arasında ekonomik, sosyal ve özlük haklar açısından son sıralarda yer almayı sürdürmektedir. Türkiye’de göreve yeni başlayan bir öğretmen on yıl önce maaşıyla 14 çeyrek altın alabiliyorken, bugün maaşıyla 5 çeyrek altın ancak alabilmektedir. Siyasi iktidar öğretmenlere 9 çeyrek altın borçludur.”
ÜÇTE İKİSİ DÜŞÜK MAAŞ ALIYOR
Öğretmenlik Meslek Kanunu ile getirilen kariyer basamakları uygulaması da öğretmenler arasında eşitsizlik ve ayrışma yarattığını dile getiren Parlakçı, “Deneyim ve birikim göz ardı edilerek, öğretmenlerin mesleki gelişimleri ve hakları sınav sonuçlarına indirgenmiştir. MEB bünyesinde 1 milyon 34 bin öğretmen görev yapmaktadır. Halen görev yapan Başöğretmen sayısı 249 bin 198, Uzman Öğretmen sayısı 66 bin 658’dir. Toplamda kariyer basamaklarının ekonomik avantajlarından yararlanabilen öğretmen sayısı ise sadece 315 bin 856’dır. Halen görev yapmakta olan öğretmenlerin üçte ikisi kariyer basamaklarının eğitim kurumlarında yarattığı ekonomik eşitsizlikler nedeniyle daha düşük maaş alarak mağdur edilmiştir” diye konuştu.
ÖĞRETMENLERİN YÜKÜ ARTTI
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nin uygulanmaya başlanmasıyla birlikte, öğretmenlerin üzerindeki idari ve bürokratik yükün önemli ölçüde arttığını söyleyen Parlakçı şöyle konuştu:”Merkezi sınavlarda görev alma, kapsamlı evrak işleri ve sayısız rapor hazırlama gibi angarya işler, pek çok branşta öğretmenlerin asli görevleri olan ders uygulamasını dahi ikinci plana itmektedir. Öte yandan, okullarda yetersiz destek personeli (memur ve hizmetli) bulunması, öğretmenleri okulun fiziki düzeni ve idari işleyişi gibi doğrudan eğitimle ilgili olmayan görevlere katkıda bulunmaya zorlamaktadır. Artan iş yükü öğretmenlerin mesleki gelişimlerini olumsuz etkilemekte ve tükenmişlik sendromu yaşanmasına neden olmaktadır. Eğitim Sen olarak, sadece öğretmenlerin değil, bütün eğitim ve bilim emekçilerinin ekonomik, sosyal ve özlük sorunlarına kalıcı çözümler üretilmesini talep ediyoruz.” Meral KINACILAR ERBEKTE



