Duvardaki lekeyi önce çocuk yaptı sandım. Ardından duvardaki leke kendi kendine genişlemeye başladı. Tavan yavaş yavaş gökyüzüne benzemeye başladı; rutubet de romantik bir buluta. Tam o sırada üst kattan bir ses geldi: “Bizim çamaşır makinesi yine su sızdırmış!”

Komşuluk bazen böyle durumlarla da kendini gösterir. Hâl hatır sormaktan öte, evin içinde olup biteni de birlikte yaşarız.

Ne var ki bazı sorunlar sadece iyi niyetle çözülmez. Su aşağıya doğru akarken, mesele yukarı doğru tırmanır. Bu durumda alt katta oturan kişi kendine şunu sormaya başlar: “Benim daireme su girdi, şimdi ne yapacağım?”

Duvarlarınız nemlenmiş olabilir. Ancak Türk Medeni Kanunu, komşuluk ilişkilerinde her iki tarafın da hakkını koruma altına alır. Kanunun 737. maddesine göre, herkes kendi mülkünü kullanırken komşusuna zarar vermekten kaçınmakla yükümlüdür. Çamaşır makinesinden ya da musluktan taşan su, alt kattaki kişinin parkelerine, tavanına ya da eşyalarına zarar veriyorsa, bu yalnızca basit bir ev kazası olarak değerlendirilmez.

Üst kattaki komşu, durumu “Benim elimde olmayan bir şeydi” şeklinde açıklayabilir. Yine de zarar sizin tarafınızda oluşmuşsa, sorumluluğun da orada kalması beklenemez.

Zarar meydana geldiğinde ilk yapılması gereken şey, durumu belgelemektir. O an çekilen birkaç fotoğraf ve video, hatta apartman yöneticisiyle birlikte düzenlenen bir tutanak, ileride delil olarak kullanılabilir. Eğer konutta konut sigortası mevcutsa, eksper çağırmak ve rapor düzenletmek de önemli bir adımdır.

Zararın üst kat komşunun ihmali sonucu oluştuğu belirlenirse, Borçlar Kanunu uyarınca bu zarar tazmin edilir. Dolayısıyla sadece “boya yaptırayım, hallolur” demekle yetinmek doğru olmaz. Gerçek zararın tamamı, hukuken karşılanmalıdır.

Bazı durumlarda su sızıntısı, üst dairedeki kişinin değil, binanın ortak tesisatındaki bir arızanın sonucudur. Eğer sorun bu şekilde kaynaklanıyorsa, apartman yönetimi ya da tüm malikler birlikte sorumlu hâle gelir.

Bu gibi durumlarda hem komşuya hem de yönetime karşı maddi tazminat davası açılması mümkündür. Ayrıca, zarar yalnızca maddi değilse; örneğin evde yaşamak mümkün olmayacak kadar büyükse, mahkeme tarafından manevi tazminat talebi de değerlendirmeye alınabilir.

Yeni doğmuş bir bebeğin odasında yaşanan su baskını ya da uzun süre evin kullanılamaz hâle gelmesi gibi durumlar, yalnızca eşya değil, yaşam düzeni kaybı olarak da değerlendirilir.

Zarar gören taraf alt kattaki kiracıysa ve bu zarar kiracının kişisel eşyalarında oluşmuşsa, tazminat hakkı kiracıya aittir. Ancak zarar evin duvarında, sabit parkelerinde ya da elektrik hattında oluşmuşsa, bu durumda dava hakkı ev sahibine aittir. Her iki taraf da farklı zararlar görmüşse, ayrı ayrı dava açabilirler.

Buradaki temel ayrım, evde kimin yaşadığı değil, zararın kime ait olduğudur.

Kimse komşusuna bilerek zarar vermez. Ancak unutulmamalıdır ki ihmaller de bazen ciddi sonuçlara yol açabilir. Basit bir su sızıntısı, zamanla hem maddi hem de hukuki açıdan önemli bir mesele hâline gelebilir. Böyle bir durumda hak kaybı yaşamamak adına hukuki destek almak, hem sizin hem de komşuluğunuzun geleceği için yararlı olabilir.