* Türkiye'ye halkla ilişkiler 1980 yılında girdi, ben 1979 yılında başlamıştım zaten.

* Belediye Başkanı biraz dinlemeli, kulak vermeli insanlara.

* En büyük sorunumuz trafik. Sarı ışık yok, bazı yerde lambalar 5, bazı yerde 60 saniye yanıyor

* Siyaseti seyrederken, incelerken, araştırırken, yok dedim ve o sayfayı olduğu gibi kapattım

ESKİDEN BÖYLE DEĞİLDİK

Gaziantep'in girişimci ve iş kadınlarından Akort Genel Müdürü Hülya Akkaya ile Gaziantep'i, sorunlarını, iş hayatındaki başarısını konuştuk. Akkaya, Gaziantep'in en büyük sorununun trafik olduğunu söylerken, bazı uygulamaları da eleştirdi. Akkaya, aile, akrabalık ve komşuluk ilişkilerinde eskiyi arar olduklarını belirterek, "Eskiden ülkü ve ülke vardı. Ben şimdi o ülküyü göremiyorum, hissedemiyorum. Ayrışma başladı. Zengin çok zengin, fakir çok fakir. İnsanlar meteryale daha çok önem vermeye başladılar. Mesela bazı toplumlarda ben içeri girdiğimde ayakkabı ve çantama bakıldığını hissediyorum, arabama bakıldığını hissediyorum" dedi.

M.K. -Hülya Akkaya Kimdir?

-"Aslen Sivas Şarkışlalıyım. Babam askerdi. 6 kardeştik. Diksoyunum Allah vergisi. Nasıl sanatçılara Allah yetenek veriyorsa diksiyonda konuşmada öyle. Eşimden kaynaklı Urfalıcayı da konuşmak isterdim, Antepliceyi de konuşmak isterdim ama dilim almıyor. Oğlum konuşuyor 3 lehçeyide konuşuyor. Şehir içinde bunu belki pek hissettirmiyorum ama nereye gitsem baklavamız, fıstığımız, kültürümüzü tanıtmada Antepliden daha fazla Antepliyim." 5'TE

-"İş hayanıza ne zaman ve nasıl başladınız?"

-"İş hayatında herkesin çocuk yaşta başlayan bir hikayesi vardır. O zamanlar birçok ailede olduğu gibi benim ailemde de çocuk sayısı fazlaydı. Cep harçlığım, çok az, ancak bir simit, bir çaya veya bir simit bir gazoza yetiyordu. O zaman, küçük yaşlardan itibaren bir arayışa giriyorsun. Şimdi bartır diyorlar, ne iş yaparsam onun karşılığı bir şey alabilirim diye düşünürdüm. Bazen bu bir mal olurdu, bazen bir konfeksiyon atölyesine iş yapardım, karşılığında kıyafet alırım ya da çekirdekçiye külah yapar çekirdeğimi alırdım. Daha sonra bunu, biraz daha yaş büyüdükçe, yeteneğimi farkederek resim yapıp satmaya çevirdim, hikaye resimlendirip para kazanmaya çevirdim."

-"TRT geçmişinizde var, biraz bahseder misiniz?"

-"17 yaşında çok kişinin katıldığı bir sınavla TRT'ye spiker oldum. Hem radyoda, hem televizyonda çalışıyordum. O zamanlarda paket yayın vardı. Haftada 3 gün program yapılıyordu. Kadroya geçmek üzereyken evlendim. Yayın hayatı geç saatlere kadar sürüyordu. İş ve evlilik hayatının birarada yürümesi mümkün değildi. Dolayısıyla bir yıl gibi bir süre çalıştıktan sonra ayrıldım. Birkaç yerde çalıştıktan sonra üniversiteye geçtim. O zaman Ortadoğu Teknik Üniversitesi olan Gaziantep Üniversitesi Fıstık Araştırma Enstitüsünün bulunduğu binadaydı. Çok küçüktü, sadece bir mühendislik fakültesiydi. Sadece bir minübüse sığan personel kadrosuyla çok keyifliydi, güzeldi, daha sıcaktı. Üniversitede halkla ilişkiler üzerine çalıştım. Hem kurum içi hem kurum dışı halkla ilişkileri yürüttüm. Türkiye'ye halkla ilişkiler eğitim anlamında 1980 yılında girdi. Ben ise halkla ilişkilere 1979 yılında başlamıştım zaten."

-"Fuarcılığa geçişiniz nasıl oldu?"

-"1996 yılında emekli oldum. Çünkü iki tane oğlum vardı, koşullar çok zorluyordu. Eşimde, bende üniversitede görevli olmamıza rağmen her annenin babanın temennisi gibi çok daha iyi şartlarda okusunlar istedik ve eşimin müzisyen olmasından kaynaklı şirketin adını Akort koyduk. A haftiyle başlamasının avantajlarını yaşadık. Ve biz önce organizasyonla başladık, kongreler, açılışlar, sergiler gibi. Fuarlara ise önce otomobil fuarıyla başladık. 2000 yılından beri de Gaziantep Sanayi Odası'yla 150'nin üzerinde hem ulusal, hem bölgesel, hem de uluslararası fuarlara imza attık."

-"Fuar organizasyonunun zor ve keyifli yanları neler diye sorsak?"

-"Çok zor ve meşakatli bir iş. Her konudan anlamak zorundasınız. Hem satış, organizasyon, hem de satış sonrası çok zor işler. Takip işi. Fuarlar, bacasız sanayi dediğimiz turizm sektrünü besledi. Yaklaşık bir 8-10 senedir kentte ciddi ve kalıcı ve devamlı 6 tane fuar yapıyoruz. Fuarlar sayesinde bir gece konaklamaları 5-6 güne çıktı. Ortalama 150 firma olsa, her firmadan 5 kişinin kaldığını düşünürseniz ve dönemsel olarak turistlerin gelmediği bir sezonda olduğunu düşünürseniz bu fuarların otellere, restoranlara AVM'lere katsı ortaya çıkar. Yani fuarlar her yeri destekleyen bir sektör ve fuar turizmin çok geliştirilmesi ve kentin tüm dinamiklerinin buna bir ticari faaliyet gibi değil, kentin bir faaliyeti gibi bakması ve bundan sonra daha da önemsemesi kentimize çok ciddi katkı sağlayacaktır."

-"Gaziantep'te en çok hangi sektörün fuarı tutuyor?"

-" Avrupa'da kentler fuarlarıyla entegre olmuş durumda. Örneğin Frankfurt, Hannover, Münih, Berlin, Milano, İtalya sanki fuarları bölüşmüş gibidir. Hiç bir kent diğerine zarar vermez, ayrı fuarlarla kontrol altındadır. Bir kentte halı, bir kentte ayakkabı fuarı gelenek hale gelmiştir. Birbirinin alanına girmezler. Gaziantep'te ayakkabı fuarımız çok önemli. İstanbul'dan sonra biz geliyoruz. Ayakkabı fuarı tutuyor. Halı fuarı dünyada çok fazla var. Ama ayakkabı hele bizim katogorideki ayakkabı fuarı dünyada çok az. Çünkü İtalya'da moda ayakkabı var. Belli bir kesime, dünya nüfusunun beşine hitap ediyor. Biz ise yüzde 95'ine hitap ediyoruz. Bu çok önemli."

-"Bölgede yaşananlar fuarları nasıl etkiliyor?"

-"Etiyopya'ya kadar uzandık, Etiyopya'dan heyet getiriyoruz. Yani Irak kapandı, Suriye'de savaş var, biz hemen farklı pazar arayışlarına giriyoruz. İtalya'ya gitmiyoruz çünkü İtalya'nın hedef kitlesi farklı. Dolayısıyla doğru pazarlara yönelmek gerekir. Bunuda Sanayi Odasıyla konuşarak, sektörün ileri gelenleriyle istişare ederek, yıllarca terlik ve ayakkabıda emek sarfetmiş insanlara sorarak, danışarak yapıyoruz."

-"Siyasete girmeyi düşünüyor musunuz?"

-"41 senelik meslek hayatımdaki belli dönemlerde birara girmeyi planladım. Ancak insan önce kendini ölçümlemeli. Ben kadın girişimcilere de bunu söylüyorum. Neye yeteneğiniz varsa, neyi seviyorsanız, neyde ufuk görüyorsanız onu tercih edin. Sakın şu çok kazanıyor, o mesleği bende yapayım diye asla düşünmeyin. Aynen siyasete bakışım da öyle oldu. Kimseye sezdirmeden uzaktan izledim ama siyasetin bana göre olmadığını keşfettim. İster siyaset olsun, ister dernekler olsun, bir işe adım attıktan sonra yürümezsen, hiç bir anlamı yok. Adım attığın anda o işin rocununu yerine getirmek zorundasın. Ben işte o anlamda o kulvarda yapamam. Onu hissettim, dolayısıyla daha seyrederken, incelerken, araştırırken, yok dedim ve o sayfayı olduğu gibi kapattım."

-"Uzun yıllardır Gaziantep'tesiniz, Gazianteplisiniz. Geçmişle, bugünü kıyaslayın desek neler söylersiniz?"

-"Şu sıralar bundan çok memnun değilim. Çünkü biraz önce konuşmamın başında söylediğim gibi üniversitede biz bir minibüse dolarken, tamam insanların mutlaka birbiriyle anlaşamadığı anlar olurdu ama, acıda ve tatlıda birliktelik vardı. Ülkü ve ülke vardı. İnsanların ülküsü için bir hedefleri vardı. Ben şimdi o ülküyü göremiyorum, ya da ben hissedemiyorum. Ayrışma başladı. Zengin çok zengin, fakir çok fakir. İnsanlar meteryale daha çok önem vermeye başladılar. Mesela bazı toplumlarda ben içeri girdiğimde ayakkabı ve çantama bakıldığını hissediyorum, arabama bakıldığını hissediyorum. Benim çanta veya ayakkabı işlevselse, rahatlık veriyorsa, işlevselse, pratikse önemli. Benim için araba, benim güvenliğimi sağlıyorsa bunun için değerli, bunun için önemli. Oradaki etiketi veya öne çıkarılmış markası değil."

-"Markalaşmaya önem vermiyor musunuz?"

-"Markalaşmaya önem veriyorum ama o marka farklı bir şey. Ben markayı marka olduğu için değil gerçekten fayda sağladığı için, gerçekten kaliteli olduğu için önemsiyorum. Çünkü bütün gün ayakkabıyla dolaşıyoruz. Ayak sağlığımız çok önemli, bunun için kalite çok önemli. Yumuşaklığı, ayağın rahat etmesi önemli, görüntüsü değil. Ama maalesef belli çevrelerde buna bakılıyor. Onun için zaman zaman hastaneye gitmeli zaman zaman varoşların olduğu yere gitmeliyiz. Örneğin biz her fuarda kurban kesiyoruz, istisnasız, Bu gelenek hale geldi. Kesilen kurban direk varoşlara götürülür ve dağıtılır. Bunlar çok değerli gelenek, göreneklerimiz, insanlığımız. Eskiden bir bayramlığımız vardı, zenginlerin biraz fazlaydı. Şimdi gardroplara sığmıyor kıyafetler. O zaman daha pahalıydı zor alınıyordu ama bu kadar herkesin evinde fiysi enflasyonu yoktu. Şimdi belli kesimin evinde bu çok fazla. Herşeyi belli bir süre kullanıp hemen onu paylaşmak gerektiğine inanıyorum ben."

41 yıldır iş hayatındasınız. Kent ve ülke ekonomosine hizmetleriniz gözardı edilemez. Kadınlara bir tavsiyeniz olacak mı? Özellikle evde oturan kadınlara?"

-"Gaziantep için yapılacak çok şey var. Ben facebookta birşey gördüğüm zaman hemen bunu nasıl uygularım diye düşünüyorum. Hayvanlar için olabilir bu. En basit örnek, Erdemliden geçiyoruz. Küçük kitap rafları koymuşlar, kitapları okuyun, getirin diye. Niye burada olmasın. Hem de çok sayıda olması lazım. Bunun gibi olması gereken o kadar şey varki ve bunlar maliyet gerektirmiyor. Kadınlarımızın evden üretime katılması gerektiğini düşünüyorum. Örneğin örgüyü küçümsemesinler. Örgünün çok çeşitleri var, yaratıcılığı var sende standardın üstüne çık farklı bir şey yap, takıya yönel. Geçtiğimiz gün Alaçatı'da bir festivale gitmiştim. 60 yaşında bir kadın konfeksiyonla uğraşıyor. Bizim kutnu kumaşımız var dedim. Nasıl bir şey dedi. Size göndereyim dedim. Hemen bir kıyafete yetecek kadar krem rengindeki kutnuyu aldım gönderdim. Mekik oyasıyla birleştirip gelinlik yapmış. Geçen beni aradı Almanya'ya ihracata başladım. O kutnuyu aldığın yer neresiyse artık ben muhatap olayım, sana çok teşekkür ederim dedi. Bu da bir Antep tanıtımı. Niye bizim insanımız bunu yapmıyor da dışarıdaki bunu görüyor?"

-"En büyük hayaliniz nedir?

-"Çok iş arayan, sektör arayan insanlar var. Çalışmak istiyorum ama hangi sektörde rahat ederim diyenler için aslında iş geliştirme danışma merkezleri kurulması lazım. Ben kendimi biliyorum halkla ilişkilerde iyiyim, ben çözümledim ama öbürü çözümleyemedi. Bu insanları yönlendirecek bir mekanizma olması lazım. Bunlar yapılamayacak şeyler değil. Hayalimde bir şey var. Ben diyelimli iş hayatıma veda ettim. Ama zaman zaman evde oturmak istemediğim için danışmanlık gibi haftada bir gün çalışmak isterim. Benim belleğim, benim beynim, benim birikimimin kaybolmaması için benim tarzımda iş yapanlara benim 1 hafta 10 gün gidip rehberlik yapmam gerekiyor. Emekliler havuzu gibi. Ben olabilirim, mimar olabilir, gazeteci olabilir, eczacı olabilir. Onlar büyük havuzda toplanır. Bunu belediyeler veya STK'lar yapabilir. Örneğin gastronomi ile ilgili başka bir ile bir üniversite açılacak, al buradaki havuzdaki kişiyi oraya gönder. Sadece konaklamasını sağlasınlar. Böylece o insanlar hayattan kopmaz. Yakın Doğu Üniversitesi kurulurken buradan bir heyet gitti. Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok."

-"Gaziantep'in en önemli sorunu size göre nedir?"

-"Çok el atılacak şey var. En önemlisi trafik. Çünkü insanın iş hayatı trafikte başlıyor, stresle geldiğinde verimsiz oluyorsun. Gaziantep'in sorunlarının başında bence trafik geliyor. Trafik çok çok önemli. En basiti hergün ben, İbrahimli tarafından Kalyon kavşağına doğru gelirken oradan sağa dönüş var. Ben hiç bir zaman sağa dönemedim. Çünkü hep kapalıdır. O yola basit kırmızı babalardan, bariyerlerden koysalar sorunu çözecekler. O şerit bakıyorum, ara yollardan geçtiğimde de kalyon kavşağı ile İmam Usta'nın oraya kadar olan kısım bombaş. Çünkü araba müsade etmiyor oraya geçmeye. Gaziantep'te sarı ışık yok. Yani ya yeşil, ya kırmızı. Sürücüler ne zaman hazırlanıp geçecekler? Yeşil yandığında arkadakiler klassona basıyorlar. Birde bazen trafik lambalarında bazıları 60 saniye bazıları 5 saniye yanıyor. 5 saniyede geç diyene kadar ancak bir, iki araca müsaade ediyor. Bunun gibi trafiğin basit çözümlerinin yapılması gerekiyor. Sürücülerde kurallara uymalı."

-"İlk kadın bakan ve büyükşehir belediye başkanı olarak Fatma Şahin'in çalışmalarını nasıl buluyorsunuz?"

-"Birşeyleri yapabilmek için iyi ekibin yanısıra, bütün kentin el vermesi gerekiyor. Şehitkamil belediyesinde geçen gün ben bir problem farkettim, hemen görüntüleyip gönderdim, hemen anında ertesi gün yapılmış. Yani bu çok hoşuma gidiyor. Belediye Başkanı biraz dinlemeli, kulak vermeli insanlara. Sayın Fatma Şahin belkide sıraya koyuyor bilemiyorum. Duymak ayrı. Koca şehir olduk nüfusumuz hatırı sayılır şekilde aşırı yükseldi. Dolasıyla bazen kurumun, şirketin içinde çürük elmalar oluyor. Onun yaptığı bir şey etkileyebiliyor. Ama ben ısrarcı olmak gerektiğini düşünüyorum."

-"Trafiğin ardından ikinci sırada en büyük sorunumuz nedir?"

-"İkincisi eğitim. Banklarda oturan yaşlılar, 'eskiden bizim zamanımızda şöyleydi, böyleydi derler ya, bende maalesef bizim zamanımızdaki eğitimi hep öne sürüyorum. Mesala ben günlerce Ömer Seyfettin'i inceledim, benim konumdu. Şimdikiler ağırlıklı olarak test çözüyorlar. Sistemi tartışmıyorum, eğitimci değilim ama sanki bilgisayar bağımlısı, cep telefonu bağımlısı olduk. İletişimden kopuk, tamamen sanal iletişimi olan gençlerden de çok ümit kesmek istemiyorum. İnşallah ülküsü olan ülkesini seven ve bunun içinde her türlü yolu deneyen gençlerimiz ışık olur, umut olur hepimize çok daha güzel şeyler yapabilirler."

-"Genç ve zinde kalmanızın sırları ne diye sorsak?"

-"Spor. Yürüyüş yapıyorum. Özellikle de tematik yürüyüşler. Arkadaşlarla her yürüyüşte bir konu belirleriz, o zaman kaç km yürüdüğünü anlamıyorsun. 6 öğün yiyorum. Sabahları domates olmazsa olmazım" Meral KINACILAR