Hep derim, kendi gelişimimden öncelikle kendim sorumluyum diye. Bu sebepten sık sık revize ettiğim bir gelişim planım vardır. Kendime hedefler koymaya bayılırım. Bu bende ilkokuldan beri var olan bir alışkanlık aslında. Hep zorlayıcı hedefler koyar ve sonra da ona ulaşmak için kilitlenirim. Uzun yıllar ailesinden ayrı, koca şehirlerde ve üstelik tek yaşamış biri için, bu alışkanlık hem kariyerinde hem de günlük yaşantısında oldukça kolaylık sağlar. İşin ucunda, hedeflere takıntılı düzeyde saplanmak olmamalı elbette. Zorlayıcı ama gerçekçi, yolda olmanın keyfini çıkarabileceğimiz, o süreci eğlenceli bir zaman dilimine dönüştürecek; mutluluğu analitik hedeflere değil, sürecin keyfine endeksleyen bir bakış açısından bahsediyorum elbette.

Ne zaman kendimde bir gelişim alanı görsem, durup önce bir düşünürüm. Benim gerçekten bu alanda gelişmeye ihtiyacım var mı diye. Ve hayatımda gerçek bir fark yaratacaksa o konuda üzerime düşeni yapmak için araştırmalara başlarım. İlk önce kaynaklar… Bu işi başarabilmem için ihtiyaç duyduğum kaynaklar nelerdir? Bunlara nasıl erişebilirim ve çevremden nasıl destek alabilirim? İkinci adım ise, bu kaynakları kullanmak için kendime zaman ayırabiliyor muyum? Tüm bu soruların cevaplarını bir süre tartıp biçtikten sonra sıra uygulama aşamasına gelir. Mükemmelin iyinin düşmanı olmaması için bir an önce yola çıkmalı ama aynı zamanda detaylara da önem göstermeliyim diye düşünürüm. Aklımdan geçenleri de mutlaka yazılı hale getirir ve kendime 'zihin haritaları' metoduyla güzel ve renkli patikalar çizerim. İşte tüm bu süreç beni inanılmaz heyecanlandırır! Ne de olsa artık önümde yeni hedefler ve bu hedeflere ulaşmak için de yaşanacak yeni deneyimler vardır. Tüm bunları yazarken adeta bir yaşam sevinci, hayat enerjisi taştı içimden.

Aslına bakarsanız şuana kadar yazdıklarım benim genel ruh halim olsa da, şu sıralar bu heyecanı tam olarak tadamadığımı da düşünüyorum. Siz de benim gibi bir süre içinize dönmek, kendinizi dinlemek ve yeniden enerji toplamak istiyorsanız sakinleşin, yavaşlayın ve anda olun. Bırakın planları filan, nasılsa yaparsınız. Peki, tam da şuanda, tam da burada kalbiniz ne için atıyor? Bu soruyu gözlerimi kapayıp içime sorduğumda cevap hemencik geldi. Sadece dinlenmek… Stres yaratan faktörleri indiremiyorsam 2 seçeneğim var. Birincisi oradan uzaklaşmak, ikinci stresi algılayış tarzımı değiştirmek, esnetmek. Eğer yeterince esneyemiyorsam, geriye tek bir seçenek kalıyor. Biraz uzaklaşmak, içime dönmek, ne zamandır okumaya fırsat bulamadığım kitaplara dalmak, belki bir şeyler yazmak, yoga, meditasyon, müzik…

Ve yeterince dinlendiğimi hissedince de hayal kurmaya kaldığımız yerden devam ve üretmeye elbette… Bazen sadece bırakmak gerekir. Kontrol etmeyi bırakmak, düşünmeyi bırakmak, endişelenmeyi bırakmak, mekanları bırakmak, insanları bırakmak, stres faktörlerini bırakmak. Ve vazgeçmek en büyük özgürlüktür.

Vazgeçebilecek kadar cesursan, sorun yok. Sana mutluluğu vaat eden dışsal faktörleri bırakıp, mutluluğunun çabalayarak elde edilen bir duygu durumu değil, 'olunan' bir duygu durumu olduğunu görmek. Neye mi ihtiyacın var aslında? Belki de sadece belirgin fiziksel bir acı çekmediğin, güvende hissettiğin bir alana. Gerisi belki de kendi kurgularımız ve yapay inşalarımız. O yüzden hedefler güzeldir, onları severim. Ama peki şuanda ben ne istiyorum? Bence çok daha kutsal bir süreç. İçine dönmeyi ve kendine nasılsın, bugün ne istiyorsun ve gerçekten ne istiyorsun demeyi hatırlamanı diliyorum. Gözlerin bu satırlarda kayarken belki de seni en çok rahatsız eden soruları sordun kendine. Vazgeçebilecek kadar özgür müsün? İçine dönebilecek kadar özgür müsün? Kendini dinlemeye hazır mısın?

Sevgiyle