Bu hafta sizlere bir meslektaşımızın yazısını paylaşacağım.. Bu konularda ben yazınca hemen ifadeye çağrıldığım için sevgili Arif Kurt'un yazdıklarını sizlerin takdirlerini sunuyorum.. Sözlerine tespitlerine tamamen katılıyorum Arif Kurt'un.. Gaziantepliler de artık böyle düşünüyor.. Ki, Arif kardeşimiz bu yönde en hassas, Suriyelilere en kucak açan, yardımlarına koşan, destek veren, medyalaşma sürecinde ciddi katkılar sağlayan bir arkadaşımızdır.. Şu bir gerçek ki, Gaziantep'te kentin sorunlarını dile getiren gazeteci sayısı çok azaldı sevgili okurlarımız.. Oysa elleri kalem tutan gazetecilerimiz var.. Nedense bunların çoğu herşeye seyirci kalıyor.. Onlar böyle yapınca şehirde yapılan onlarca yanlış Gaziantep'in kaderini olumluz etkiliyor.. Oysa görüyorlar, biliyorlar yanlışları.. Ama susuyorlar, eften püften yazılarla idare edip gidiyorlar.. Hal böyle olunca kenti yönetenler yaptıklarının doğru olduğunu düşünüyor. Birileri yazınca da, ki bunların başını ben çekiyorum, hemen Sayın Vali'nin teşebbüsüyle savcılık kanalıyla emniyette ifade vermeye çağırıyorlar.. Tüm meslektaşlarımız da biliyorki benim yazdıklarımın tek kelimesinde suç unsuru yok, ama sessiz kalıyorlar. Dahası bazıları "iyi oldu"diye seviniyor bile..
İKİNCİ KEZ EMNİYETE ÇAĞRILMAK
Bakın size yeni bir haber daha vereyim; Almanya Büyükelçiliğinin daveti üzerine Ankara'ya gittiğimde, fırsat bulmuşken uzun süreden beri sıkıntısını çektiğim rahatsızlığım için küçük bir operasyon yaptırmak istedim. Ankara'da Doktorun yapacağı operasyonu beklerken peşpeşe telefonum çalındı. israrla arayan numarayı da bilmediğimden açmadım. Çünkü az sonra operasyona girecektim. Sonra gazeteden aradılar ve "seni emniyet güvenlik şubeden arıyorlar acil telefona bakmalıymışsın" dediler. Anladım ki peşpeşe arayan numara emniyettenmiş. Aradım tabii, polis kardeşimiz nazik şekilde emniyete davet etti ve savcı beyin talimatıyla ifademi alacaklarını söyledi. "Nedir bu sefer neden dolayı ifadem alınacak"dedim, bir de baktım ki, Sayın Vali'nin Savcılık kanalıyla aldırdığı, basın ilan kurumuna da ilanımızın kesilmesine yol açacak o tarihi yazımla ilgili ifadem alınacakmış. Görevli polise "ama daha önce aynı yazıdan dolayı terörle mücadele müdürlüğünde ifade vermiştim. Buna ne gerek varmış"deyince, "bize gelen talimat böyle acilen emniyete gelmeniz lazım"dedi. Durumu anlattım tabii ve " şu anda Ankara'dayım ve operasyon olacağım. Sayın Savcıya iletirseniz sanırım birkaç gün müsaade eder"deyince polis kardeşimiz geçmiş olsun dileklerini sunarak dönüşte emniyet güvenlik şubeye gelmemizi istedi.. Gideceğim tabii.. Adalet Bakanın Gaziantepli olduğu bir şehrin gazetecisi olarak, hiçbir imtiyaz talep etmeden, bir kelimesinin bile suç içermediği yazıdan dolayı, bu kez terörle mücadele müdürlüğünden sonra, emniyet güvenlik şubeye de ifade vermeye gideceğim.. Demem odur ki, eğer kent adına duyarlı iseniz, kentin asayişini güvenliğini, huzurunu düşünüyor, olası tehlikelerden korunması gerektiğini yazıp söylüyorsanız, yetkilileri uyarıyor ve çözüm önerileri sunuyorsanız, bunun karşılığında her bedeli ödemeye hazır olmalısınız.. Kafasını kuma gömenler, ağzına fermuar çekenler, tecahül'ü arifane'ye başvuranlar, gözünü ve kulağını bilerek kapayanlar, umarız Alman Rahip durumuna düşmezler.. Neyse sözü fazla uzatmıyor ve müsaadesiyle tespitlerine katıldığım Sevgili meslektaşım Arif Kurt ile başbaşa bırakıyorum.. BİZ MİSAFİRE DOYDUK BEYLER ! SIRA SİZDE...Metrekareye düşen insan sayımız, kareye giren vicdan sayısından fazla.Fazla fazla da, çok olmak iyi olmak anlamına gelmiyor.Emin’e Bulut vakasında, ölmek üzere olan kadını cep telefonu ile kaydedip, yardıma değil, yangına giden vicdanlar sahibi olduk.Savaşın çıktığı ilk yıllarında, sığınmak için güvenli deyip gelen Suriyeli muhacirlere Allah rızası için kapımızı açtık. Takip eden yıllar sonrası, müptezel kitle olarak görülen Suriyelilerin ülkelerinde Bass rejimi baskısıyla yapamadıklarını, Türkiye’de rahatça ve rahatımızı bozacak seviyede yaptıklarına şahit olmaya başladık.Hepsi yapılamayan ve kemikleştirilemeyen ve halen yapılmayan entegrasyon sürecinin olmamasından kaynaklanıyor.Ensar olmak herkese nasip olmaz tamam, tamam da, muhacir olmanında kurallarını başından iyi koyamadık.Nasıl olsa gidecekler dediğimiz, birkaç aya kalmaz bu iş biter diye tahmin yürüttüğümüz sığınmacı meselesi, artık sıkıntılı bir dönemin kapılarını aralamaya başladı.Çünkü, baştan yapılmadı gerekenler yapıl(a)madı!!.Açık kapı politikası uygulamasının ne kadar sorunlu bir politik yaklaşım olduğunu, kayıt altına almakta zorlandığımız ve var olduklarına inandığımız Suriyelilerin henüz elini kolunu sallaya sallaya gezmelerinden anlamamız mümkün.Sormak istiyorum?Türkiye’de bulunan Suriyelilerin statüsü nedir?- Sığınmacı mı?
- Mülteci mi?
- Muhacir mi?
- Misafir mi?Nedir?...İllerde, ilçelerde, sokaklarda ve mahallelerde yani Halk arasında muhacir, mülteci ya da sığınmacı olarak bilinen Suriyelilerin Ülkemizde misafir olarak kaldıklarını biliyorum.Yanlışım varsa en yetkili ağızdan doğruyu öğrenmek ve kendimi ve yazım düzeltmek isterim.Gaziantep, Şanlıurfa, Hatay ve Kilis gibi Suriye’ye sınırı olan illerdeki nüfus yoğunluğunu anlatmaya ve verilen mücadeleyi izaha gerek var mı, onu da bilmiyorum.Gaziantep için az ama öz rakamlar vereceğim!!.Gaziantep Ticaret Odasına kayıtlı Suriyelilerin kurduğu şirket sayısı 1.500 civarında.İl Dernekler şube müdürlüğüne kayıtlı Suriyelilerin kurduğu dernek sayısı 300 civarında.Şehirde yaşayan Suriyeli sayısı 500 bin seviyesinde.İl göç idaresine kayıtlı resmî sayının 400 bine yaklaştığını tahmin ediyorum.Gaziantep ekonomisinin tahminen yüzde 15 ile 20’si onların elinde.Gaziantep’te 150’e yakın Suriyeli gazeteci, 10 civarında radyo, 9-10 civarında gazete ve 50’nin üzerinde çalışanı olan televizyonları var.Muhaliflerin geçici hükümet binası, bakanları ve Başbakanları Gaziantep’te hizmet veriyor.Yerleşik 2 milyon nüfusa göre planlanan kamu yatırımları birden artan 500 bin Suriyeli dahil 2.5 milyon insana hizmet veriyor.Hastanelerdeki doluluk oranı ve Gazianteplilerin kamu yatırımlarından aldıkları kişi başı hizmet artan 500 bin nüfusla plansız ve mecburi bir şekilde paylaşılıyor. Bu sebeptendir ki, hizmet kalitesi ve memnuniyet indeksi iyi görünmüyor.Suça karışma oranları ilk zamanlar binde 4 ilken bu rakam bu aralar yüzde 10 ile 15 civarında seyrediyor.Eğitim, sağlık, asayiş sıkıntıları ve birlikte yaşama arzusu isteksizliği her geçen gün artıyor.Ve herkes muhacir olarak adlandırdığı misafir olarak kalan Suriyeliler konusunda sabrın taşma noktasına geldiğini dile getiriyor.Benim açımdan onlar halen muhacir ve bizde ensarız.Bu mukaddes misyonun herkese nasip olmayacak kadar kıymetli olduğunu düşünenlerdenim.Ancak;Bir yerde bir şeyler yanlış gidiyor.Her iki taraf toplumu da ne olacağını bilmek ve ona göre yaşamak istiyor.Hazır ki, misafirler bunu düşünürken İdlib’teki insani dram yüzünden sınırımıza binlerce ve on binlerce insanın geleceğini düşünmek ve mevcutlarda elde edilemeyen refah ve toplumsal düzen kafaları karıştırıyor.Politik gerginlik ve belirsizlik ağzımıza sürülen acı biber gibi canımızı yakmaya, müttefikimiz dediğimiz tarafların bunu anlamayıp, çözümsüzlük üzerine var olarak yanımızda durmalarına artık yeter demeliyiz.Suriye meselesi sadece ve sadece Türkiye’nin sorunu değil.Aynı sorunu radikal tedbirler alıp, ülkesine mülteci kabul ederken kırk takla atanlarla nasıl çözeceğiz?..Mülteci sorunu da sadece Türkiye’nin sorunu olmadığı gibi geri kabul anlaşması ile ülkelerindeki Suriyelileri bize göndermeye çalışanlara Türkiye’nin artık iç politik meselesi haline gelen, huzurumuzu kaçıran boyutlarda ilerleyen mültecileri birazda onların evlerinde misafir etmesini istemek en doğal ve tabi hakkımız olacaktır.Damdan düşeni damdan düşen anlar ilkesi ile, aynı dili konuşabilmemiz için savaşı bitirmesi gerekenlerle bu konuda dünyaya mesajımızı ve tavrımızı net olarak ifade ermemiz gerektiğini düşünüyorum.Sığınmacı olarak gelen ve Türk vatandaşı olan sayıları takriben 100 bine yaklaşan Suriyeliler artık bu aziz milletin istisnai vatandaşı olarak yüce Türk milletinin menfaatleri doğrultusunda hareket edecektir. Bundan şüphem yok.Ama kaçtığı ülkesine bayramlarda giden ve tatilini yapıp geri dönenlerin bir şekilde orada yaşayabileceğini düşünmeye de başladım.Bizler vicdanımızı Ensar- muhacir ilişkisi merkezinde muhafaza etmeye ve bu mantıkla iyi olur demeye devam edeceğiz.İyi olmasını istemeyen, vicdan yoksunu ve ilke yoksulu olanları da geri göndermeliyiz diyorum.Hata yapanı affetmeden gelmek isteyenleri de ülkelerinde tutmamız gerekiyor artık.Bu Türkiye, Rusya, ABD ve Avrupa’nın birlikte organize etmesi gereken bir olay.Yok olmuyorsa, bırakalım bu ülkeler birazda kendi ülkelerinde misafir etsinler bu kardeşlerimizi...Yani özetle;Biz misafire doyduk beyler, sıra sizde...Kalın sağlıcakla...Arif KurtNOT:Milli Eğitim Müdürü Sayın Cengiz Mete..Sebiha Rıfat Kaleoğlu Ortaokulu'nda yaşanan olayı iyi araştır derim.. Eğer kendi haline bırakırsanız ve okul tarafından organize edildiği ileri sürülen tepki senaryosu ile yetinip kalırsanız, sızlayan vicdanlara merhem olma fırsatını kaçırırsınız..HEPİNİZE İYİ HAFTALAR