Boşanma davası açıldığında birçok kişi, “Artık herkes kendi yoluna bakabilir” diye düşünür. Ayrı evler, ayrı hayatlar… “Bitti sayılır” derken aslında büyük bir yanılgıya düşülür. Oysa hukukun bu konuda cevabı çok net ve halk arasında sanıldığı gibi değil: Evlilik birliği, boşanma kararı kesinleşene kadar hukuken sürer ve sadakat yükümlülüğü bu süre boyunca devam eder.

Türk Medeni Kanunu’nun 185. maddesi, eşlerin evlilik süresince birbirine sadık kalma zorunluluğunu açıkça düzenler. Bu yalnızca zina yasağı anlamına gelmez. Duygusal yakınlaşmalar, uygunsuz mesajlaşmalar, başkasıyla samimi ilişkiler, özel alanlarda baş başa kalmak ya da sosyal medyada flörtü andıran paylaşımlar… Tüm bunlar sadakat yükümlülüğünün ihlali sayılabilir.

Yargıtay kararları, dava devam ederken işlenen sadakat ihlallerinin “yeni ve ek kusur” olarak kabul edileceğini açıkça ortaya koyar. Bu durum, davanın kusur dengesini değiştirebilir. Başlangıçta daha az kusurlu görülen taraf, süreç içinde attığı yanlış bir adımla ağır kusurlu hâle gelebilir. Bu da tazminat ve nafaka gibi sonuçların aleyhine şekillenmesine yol açar.

Ne yazık ki günümüzde boşanmalar yalnızca sayıca artmakla kalmıyor, süresi de uzuyor. Normalde birkaç celsede bitebilecek davalar, istinaf ve temyiz aşamalarına taşındığında yıllara yayılabiliyor. Taraflar fiilen yollarını ayırmış, farklı hayatlara başlamış olsalar bile hukuken hâlâ evli sayıldıkları için, bu süreç boyunca sadakat yükümlülüğü devam ediyor. Açık konuşmak gerekirse, istinaf aşamasına taşınan ve yıllarca süren davalarda bu yükümlülüğün sürmesini avukat gözüyle mantıklı bulduğumu söyleyemem. Ancak kanun bu konuda net; kesinleşmiş mahkeme kararı olmadan evlilik sona ermiş sayılmaz.

Sadakat yükümlülüğü yalnızca fiziksel ihanetle sınırlı değildir. Eşe duyulan güveni sarsacak her türlü davranış bu kapsama girer. Yargıtay’ın bazı kararlarında, aşk içerikli mesajlaşmalar, sürekli ve samimi görüşmeler, sosyal medyada yakınlık sergileyen paylaşımlar, hatta üçüncü kişilerle yapılan aşırı samimi telefon konuşmaları bile ihlal sayılmıştır. Burada ölçü, davranışın karşı tarafın onurunu ve güvenini zedeleyip zedelemediğidir.

Toplumda yaygın bir başka yanılgı ise “Zaten ayrı yaşıyoruz, artık kim ne yaparsa yapsın” düşüncesidir. Oysa istinaf ya da temyiz süreci bitmeden karar kesinleşmez. Bu süre zarfında işlenen bir sadakat ihlali, davada delil olarak kullanılabilir ve hâkimin hükmünü doğrudan etkileyebilir.

Sonuç olarak, boşanma davası açıldığında “artık özgürüm” hissine kapılmak, hukuki açıdan risklidir. Dava sürecinde yapılacak tek bir hata, yalnızca boşanma gerekçesi olmaktan çıkıp tazminat sebebine dönüşebilir. Bu nedenle dava kesinleşene kadar atacağınız adımları iki kez düşünmekte fayda vardır.

Dikkat edin: Boşanma davası, bir ilişkinin fiilen bitmiş olabileceği ama hukuken hâlâ sürdüğü dönemdir. Sadakat yükümlülüğünü ihlal etmek, davanın sonucunu aleyhinize çevirebilir ve cebinizden ciddi bedeller çıkmasına neden olabilir.