Sözleşme denince çoğu insanın aklına hâlâ masa başında imzalanan birkaç sayfalık kâğıt gelir. Devir değişti. Artık tek bir “evet” sözü, bir tuşa basış, hatta bir ekrana dokunuş bile sizi bağlayıcı bir sözleşmenin tarafı hâline getirebiliyor. Telefonla yapılan abonelikler, internetten verilen siparişler, sosyal medyada mesajla kurulan alışverişler… Hepsi hukukun gözünde birer sözleşme niteliğinde. “Ben sadece konuştum, imza atmadım” demek çoğu zaman kurtuluş sağlamaz. Çünkü hukukta söz de kalır, kayıt da kalır.

Akşam kahvenizi içerken çalan telefona “tamam” dediğinizi düşünün. Ertesi ay banka ekstresinde hiç beklemediğiniz bir rakam çıktı. İşte o “tamam”, mahkeme salonunda da karşınıza çıkar. Banka sizi arayıp “kart limitinizi artırıyoruz, kabul ediyor musunuz?” dediğinde verdiğiniz onay ses kaydına girer ve sözleşme o andan itibaren kurulmuş kabul edilir. Mahkemeler bu kayıtları dikkate alır, Yargıtay da defalarca telefonla verilen kabul beyanlarının bağlayıcı olduğuna hükmetmiştir. Bir tık, bir borç. İş bu kadar basit.

İnternet alışverişlerinde tablo farklı değildir. Sepete ürün ekleyip “satın al” tuşuna bastığınız an, artık sözleşme kurulmuştur. Hukuk, faturanın kesilmesini ya da kargonun gelmesini beklemez. O anda taraflar karşılıklı borç altına girmiş olur. Yargıtay’ın yaklaşımı nettir: “Elektronik ortamda verilen sipariş, taraflar arasında sözleşme ilişkisi doğurur.” Yani tek tıkla aldığınız ürünle birlikte, sorumluluk da peşin gelir.

Vatandaş için en önemli güvence, mesafeli satışlarda tanınan 14 günlük cayma hakkıdır. Bu hak, “yanlış aldım” ya da “vazgeçtim” diyerek ürünü iade etme imkânı verir. Satıcı gerekçe sormadan iade almak zorundadır. Ancak bunun sınırları vardır. Açılmış hijyen ürünleri, kişiye özel hazırlanmış mobilyalar veya indirilen dijital içerikler iade kapsamına girmez. Kanun kapıyı açık bırakır ama arka bahçeyi de korur. “Bir kez kullandım ama fikrim değişti” bahanesi her üründe işlemez.

Delil konusu da en az sözleşmenin kendisi kadar önemlidir. “Ben sipariş verdim” demek tek başına yeterli olmaz. Sipariş onay mailleri, ödeme dekontları, ekran görüntüleri, hatta WhatsApp yazışmaları mahkemelerde delil olarak kabul edilir. Yargıtay, elektronik teyit maillerini sözleşmenin kurulduğunu gösteren güçlü kanıt sayar. Buna karşılık hiçbir belge sunamayan tüketicinin “ben almıştım, göndermediler” iddiası çoğu zaman havada kalır. Delil yoksa hak da yoktur. Mahkeme dosyası, “ben öyle hatırlıyorum” cümlesiyle değil; dekont, ekran görüntüsü ve kayıtlarla ayakta durur.

Sosyal medya alışverişlerinde risk daha da büyüktür. Instagram’da gördüğünüz ürünü mesajla sipariş ettiniz, parayı gönderdiniz, ama ürün hiç gelmedi. Satıcı bir şirketse Tüketici Kanunu devreye girer ve haklarınızı kullanabilirsiniz. Satıcı bireysel bir kişi ise süreç çok daha zorlaşır. Yargıtay, satıcının ticari faaliyette bulunup bulunmadığına bakar. Ticari faaliyetse tüketici hükümleri uygulanır, değilse klasik alım–satım kuralları geçerli olur. Bu yüzden tanımadığınız hesaplara güvenip para göndermek büyük risktir. “Ne olacak canım, küçük bir ödeme” dediğiniz şey, büyük bir kaybın başlangıcı olabilir.

Bugün artık sözleşme yapmak için ne kalem ne imza şart. Telefonla verdiğiniz bir onay, internette bastığınız bir tuş, sosyal medyada attığınız bir mesaj bile sizi bağlayıcı bir yükümlülüğün içine sokmaya yetiyor. “Ben sözleşme yapmadım ki” demeyin; çünkü yaptınız. Küçük bir kelime, küçük bir hareket, büyük borçların kapısını aralayabilir. Hukuk sizin ağzınızdan çıkan tek kelimeyi bile kayda alır. Yarın telefon çalınca verdiğiniz cevabı, hâkim kürsüsünden tekrar duyabilirsiniz.