​Bundan 63 yıl önceydi. Yıl 1953. Hayriye Hanım eşi ve çocukları ile bir pazar günü Gaziantep’te kavaklığa pikniğe (Antep tabiri ile sahreye) gideceklerdi. O günlerde yaşları 18, 16, 12, 8, 6 ve 3 olmak üzere 6 çocukları, eşi ve kendisi toplam 8 nüfus aile Alay Bey mahallesindeki evlerinden Kavaklığa nasıl gideceklerdi? Arabaları yoktu. O tarihte şehirde taksi de pek bulunmaz, uzak yerlere faytonlarla gidip gelinirdi. Bir fayton bulup çevirdiler. İkinci bir fayton bulamadılar. Pikniğe götürecekleri mangal, kebap malzemesi, yiyecek, içecek, kavun, karpuz hepsi ve 8 nüfus bu tek faytona nasıl sığacaktı. Eşi ve çocukları ümitsizliğe düştüler. “Herhalde kavaklığa gidemeyeceğiz, tek fayton yetmez, hadi eve dönelim “ dediler. Ümitsiz ve neşesiz bir şekilde birkaç dakika evlerinin önünde dikilip durdular.Fakat Hayriye Hanım kısa bir süre düşündükten sonra atak bir tavırla ve kendinden emin “Bu faytona sığarız ve bal gibi de gideriz, siz yerleşmeyi bana bırakın” diyerek hemen bir plan yaptı. Hayriye Hanım zeki ve akıllı, her şeye çare bulan becerikli bir kadındı. Faytoncunun, eşinin ve çocuklarının şaşkın bakışları altında herkesi, yiyecek ve içecekleri faytona yerleştirme işine başladı. Önce eşini faytonun iki kişilik arka koltuğunun sol yanına oturttu. Karışan olur da planı bozulur diye “kimse işime karışmasın, konuşmasın ve sırasını beklesin” diye de bir talimat verdi herkese. İkinci olarak 6 yaşındaki oğlunu babasının kucağına oturttu. Kocasına “az sonra yanına ben oturacağım” diye hatırlattı. Sonra 12 yaşındaki oğluna “Sen çık faytoncunun yanına otur, içinde kömür olan mangalı da ayağının altına al” diye talimat verdi. Oğlu hemen itiraz etti. “ Ben faytoncunun yanına oturmam, utanırım. Sokak ve caddelerden geçerken beni gören komşu kızları ve okul arkadaşlarım benimle alay eder” diye üzülerek cevap verdi. Hayriye Hanım gayet otoriter “Çok konuşma hadi çık” diye cevap verdi. Çaresiz çocuk faytoncunun yanına çıktı, ayaklarının arasındaki içi kömür dolu mangalı nasıl gizleyeceğinin telaşı ile süklüm püklüm oldu, utanarak başını eğdi, sürekli mangala baktı. Daha sonra 18 yaşındaki kardeşlerinin ablası olan kızı ile 16 yaşındaki abi olan oğlunu, faytonun 2 kişilik oturma yerinin karşısındaki dar oturaklı koltuk kısmına oturttu. 8 yaşındaki kızını da onların yanına sıkışık bir şekilde oturttu. Abinin kucağına pusetli bir karpuz, ablanın kucağına pusetli bir kavun koydu. Biraz utanır gibi oldular, fakat annelerine itiraz edemediler. Faytona sığma başarılır gibiydi. Eşi ve çocukları bu hale gülmeye başladılar. Sıkışarak oturma utangaçlığı neşeli bir hale dönüşmüştü. Bu arada faytoncu da bıyık altında gülüyor, merakla faytona yerleşmenin sonucunu bekliyordu.Daha sonra Hayriye Hanım, diğer yiyecek torba ve sepetlerini faytonda ayaklar arasına ve kalan boş yerlere özenle ve dört dörtlük beceri ile yerleştirdi. Dışarda sadece 3 yaşındaki küçük oğlu kalmıştı. Onu da kucağına alarak faytondaki yerine oturdu ve muzaffer bir komutan edasıyla “faytoncu tamam, hareket edebilirisin” dedi. Faytoncu atlarına “deh” diyerek keyifle yola koyuldu. Tam bir saltanat arabası gibi sokak ve caddelerden bu görkemli fayton, kavaklığa doğru yol aldı. Hayriye Hanım başarılarla dolu örnek anneliğine ve becerikli ev hanımlığına yeni bir sayfa eklemişti. Faytoncunun yanına oturan delikanlı, kız arkadaşları görür ve alay eder diye yol boyunca utanarak sıkıntı ile kavaklığa kadar gittiyse de, yolun sonunda en çok gülen de kendisi oldu. Neticede kavaklıkta neşeli ve bol kahkahalı bir gün geçirdiler. Dönüşleri nasıl oldu? Yiyecek ve içecekler neredeyse bitmiş, sadece kap kacakla aynı şekilde faytona sığıp öyle döndüler evlerine. Bu defa ikinci bir fayton aramaya da gerek görmediler. Hayriye Hanım becerikli, on parmağında on marifet olan Gaziantepli kadınlarımızdan, örnek annelerden biriydi. Üstelik öğretmendi ve dört dörtlük bir terzi olarak da bilinirdi. Çocuklarını çok iyi yetiştirdi. Gazianteplilerin tüm ünlü yemeklerini en lezzetli yapanlardan biriydi. Eşi de değerli bir öğretmendi. Hayriye Hanım benim annemdi. Onu çok severdim. Rahmetli oldu. Onu hasretle rahmetle, sevgi ve saygı ile anıyorum. İlkokulda üç yıl benim de öğretmenimdi. Ondan çok şey öğrendim. Mekânı cennet olsun. Bahse konu piknik (sahre) öyküsü gerçektir. Faytoncunun yanına oturan genç bendim. O gün için faytonla bu şekilde mecburi bir gidiş olmuştu ama aslında faytonlara oturma yeri kadar yolcu binmesi lazım. Kalın sağlıcakla…