Baktım ki anıların dokuzu da bilgisayarımda duruyor bari onuncu da olsun deyip basıyorum tuşlara.Daha önce de söylemiştim bir ay kadar yazlıkta- dinlenme yeri değil çalışma yeri !- kaldım, bahçeyi düzenle,eskiyen şeyleri onart,elektrik düzeni,su düzeni vb. neyse, tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer örneği Ankara’ya döndüm. Yayınevinden tlf. “kitabınız çıktı!”Temmuz ayında çıkması planlanan kasımın onbirinde yayınevine ulaşmış. Yayınevleri büyük hacimli kitap yayımlamak istemiyorlar anladığım kadarıyla. Yüz yüzyirmi sayfa civarı en iyisiymiş! Benimkini içim sızlayarak 412 sayfaya indirebilmiş, romandaki çok önemli bazı tiplerden fedakarlık etmek durumunda kalmıştım.Roman kahramanım Lucresiüs’ten ve başkalarından özür dilerim. Belki bir başka öyküde canlanırlar…Neyse asıl söylemek istediğim beki de şu :Yazar tabii ki başkaları için yazıyor. Çok insan tarafından okunsun istiyor. Ama ben şahsen önce yakınlarım tarafından okunsun ,eleştirilsin ,beğenilsin vb. istiyorum. Ama okuyan yakını bulmak o kadar zor ki…. Okur yazar dostlara da zaman zaman kitap armağan ediyoruz tabii ki…Ama nedense, gerekli gereksiz bir sürü şeyler kaleme alan bu dostlar,-dostların büyük bir kısmı- bir kitabınızı eleştirmek zahmetine girişmeyince, üzülüyor, kırılıyor, kınıyor, ama ses de çıkaramıyorsunuz…Bu yaz da öyle oldu. Kütüphanemde bulunan birkaç kitabımı gören,dostlar, ya da yeni tanışlar, dilleriyle de istiyorlar şu kitabınızı imzalar mısınız ? İmzalıyalım da,okuyacak mısınz ?Sanmıyorum. Okumayı sevmeyen bir milletiz. Bu kesin. Hele de insan en yakınlarından okunmayı, eleştirilmeyi beklerse, tam argotik deyişle “ bozum oluyor!”Bunu kitap imza günlerinde de gözlemliyorsunuz. O gün birilerinin nedense bir işleri çıkıyor. İmza gününe gelemiyor. Gelse ! Kitaplarınızdan alacak, okuyacak! Bu bana bayramlarda anıtkabire hastalığı, yolculuğu vb.nedenlerle gidemeyen siyasileri anımsatıyor!Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla!