Aslında ne ilk ne de son olacak. Bu zamana kadar ne Tahir Elçiler, ne Uğur Mumcular, ne Eşref Bitlisler, ne Abdi İpekçiler karanlık eller tarafından katledildi ve katledilmeye devam ediliyor.

Bu ülke hiçbir zaman şu makus kaderini yenemiyor. Bu memlekette sesi çok çıkan er yada geç susturuluyor. Kimi zaman bir gazeteci, kimi zaman bir hukukçu, kimi zaman bir akademisyen…

Hiç fark etmiyor. Ülkede çok sesliliğe, özgür düşünceye düşman olan karanlık eller, devletin başında kim olursa olsun hiç takmıyor, yapacağını yapmaya devam ediyor. Belki de hiçbir zaman demokrasiyi, insan haklarını tam manada benimseyemediğimizden, belki de düşünce özgürlüğünü zehirli bir ilaç varsaydığımızdan, fikrine katılırız veya katılmayız idealleri uğruna ölüp giden nicelerini hep seyrettik durduk, acaba bir gün bu olaylar son bulur mu diye umut ederek…

Bu ülkede ne zaman bir Kürt aydının cenazesinde ülkücüler saf tutarsa, ne zaman bir dini kanaat önderinin cenazesinde CHPliler ve aleviler bulunursa, ne zaman oncu bundu denmeyip insana sadece insan olduğu için değer verilirse, işte o zaman adam olacağız.

Tahir Elçi kimdir diye bir göz gezdirdiğimizde, bir güneydoğu çocuğu olarak geldiği dünyada bir hukukçu olmayı başarabilmiş bir Kürt kökenli vatandaşımız olarak göze çarpıyor. Hukuka ve özgürlüklere kendi bakış açısıyla bakabilen, idealleri uğruna birçok makamda bulunan ve en son başkanı bulunduğu Diyarbakır Barosu adına “silahlar sussun” başlığıyla yaptığı basın açıklaması esnasında ölen veya öldürülen bir hukuk adamı, her şeyden önce bu memleketin bir evladıdır.

Biz şunu anlayamadık gitti. Bu memleketin ekmeğini yiyen suyunu içen herkes bu memleketin evladıdır. Hayatının hiçbir safhasında eline silah almamış ama Kürt ve terör meselesinde kendine has yorumlar yapan ve hatta PKK terör örgütü değildir diyebilme cesaretinde bulunabilen birisidir. Ben şahsen bu bakış açısını hiçbir zaman desteklemeyen, reddeden zihniyetten olmama rağmen, bırakalım düşüncelerini özgürce açıklasınlar diyebilen milliyetçi kesimde sayısı pek az olan kişilerden birisi olarak şunu söylemem gerekir ki, düşüncesi ne olursa olsun insanlar düşüncelerini rahatça açıklayamıyor, doğru da olsa yanlış da olsa ideallerini savunamıyorsa o ülkede ne hukuk ne de demokrasi vardır diyebiliriz.

Bölücü terör örgütü de, Kürt sorunu da aslında hep bu yüzden oldu. Bırakalım insanlar doğru da olsa yanlış da olsa fikirlerini paylaşsınlar. Onu destekleriz veya karşısında dururuz, ama ona sadece ve sadece saygı duymalıyız. Bugün Tahir Elçinin başına gelen yarın Metin Feyzioğlu nun veyahut bir sağcının, muhafazakarın veya kendini hiçbir tarafın adamı olarak görmeyen birisinin başına gelebilir.

İşte bu yüzden demek istediğim şudur ki, insanları susturarak, basın organlarını, gazeteleri, televizyonları karartarak karşıt görüşleri bastırmak yerine, gerçekten demokrasiye ve gerçekten insan haklarına sözde değil özde inanan yöneticiler olduklarını savunan bizi yönetenlerin farklı ses ve renklere düşman olmayı bırakıp onlara en azından düşüncelerini açıklayabilme fırsatları verdikleri takdirde, bu ülkede özgür bir ortam sundukları takdirde, insanın insana insan olduğu için saygı duyduğu bir ülkede bu gibi olaylara şahit olacağımızı zannetmiyorum.

3 Aralık Perşembe günü olmasına rağmen Tahir Elçi cinayeti halen aydınlatılabilmiş değil. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devletinin gücü bir mermi çekirdeğini olay yerinden almaya yetmiyor. Devlet devletliğini bilse zaten bunlar başımıza gelmeyecek ya…

Her kesimden herkesi sadece ama sadece sağduyulu olmaya, her görüşten insana tahammül edebilecek bir sabra ve hoşgörüye davet ediyorum.

Bin yıldır bu topraklarda nasıl kardeşçe yaşadıysak, bunu becerebildiysek, bundan sonrasında da becereceğimizden hiç şüphem yok…

Bırakın artık ayrışmayı, Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi ve sayamadığım niceleri, hepimiz kardeşiz kardeş!