Bağımlılık sadece ülkemizin değil, tüm dünyanın ortak meselesi. Başta gençler arasında olmak üzere herkesi etkileyen biyolojik, ruhsal ve sosyal boyutları olan bir sağlık sorunu. Madde bağımlılığına yol açan maddelerin başlıcaları tütün, alkol, uçucu maddeler ve uyuşturuculardır. Uyuşturucu olarak adlandırılan maddelerin kullanımı belki oransal olarak diğerlerinden daha az olsa da hem bireysel, hem de toplumsal olarak oldukça yıkıcı sonuçlara yol açabilmektedir.

Her ülkede değişen oranlarda olmakla beraber, hemen hemen bütün ülkeler uyuşturucudan olumsuz yönde etkilenmektedir. İlk akla gelenler şiddet ve suç, AIDS başta olmak üzere bulaşıcı hastalıklar ve sosyal yapıda çökmedir.

Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC) tarafından hazırlanan Dünya Uyuşturucu Raporunda, uyuşturucu kullananların sayısının her yıl yüzde sekiz oranında arttığı ifade edilmektedir. Bu artışın büyük oranda sentetik kannabinoid tüketiminden kaynaklandığı, doğal uyuşturucu kullanımında azalma olmakla birlikte, 300 milyar dolardan fazla hacme sahip olan dünya uyuşturucu ticaretinin birçok ülkenin ekonomisinden daha geniş olduğu belirtilmektedir. Bağımlılık yapıcı maddeler ne yazık ki, ölüm saçmaya devam ediyor.

Bugünkü yazımızda çok değerli iki bilim insanının fikirlerini paylaşmak istiyorum. Geçtiğimiz günlerde katıldığım bir seminerde Psikolog arkadaşım Mustafa Demirci bir tespitte bulundu.

Düşük egonun da ergenleri maddeye sürüklediğini ifade etti. Şöyle ki, düşük özgüven sahibi gençler yaşamsal zorluklar karşısında hayata tutunmak için maddeyi destek olarak görüyorlar. Bir başka uzman ise bağımlılık konusundaki görüşlerini önemsediğim Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekim Yardımcısı Sosyal Hizmet Uzmanı Fatih Kılıçarslan bağımlılığa ilişkin şu görüşleri aktarıyor: 'Özellikle madde kullanan çocuklarda annelerin ve babaların tutumlarında, çocukluk dönemi gelişim sürecinde ciddi olumsuz, yanlış yaklaşımlar mevcut. Bunların değerlendirilmesi, konuşulması, özellikle çocuğun aile ve topluma kazandırılmasında, anne ve babanın nasıl bir rol alacağı, tutum ve davranışları yeniden nasıl yapılandıracağını konusunda görüşme yapıyor. Bu görüşmeler bazen üç ya da dört seans, bazen de 8 ya da 12 seansı buluyor. Ortalama 2 – 3 ayı bulan ya da 1 yıl ailesiyle birlikte takip ettiğimiz çocuklarımız var. Özellikle madde bağımlılığı, yaptığım klinik çalışmalarda edindiğim bilgi şu; madde bağımlılığı bir sebep değil, bir sonuç.

Bunun sebepleri öncelikle aile içerisindeki, anne ve babanın çocukla ilişkilerinde yaşadığı sonuçlar. Karı – koca ilişkisi içerisinde olan anne baba, evlilik yaşantısında bir uyum, ahenk sağlayamazsa, duygusal anlamda, ilişki anlamında olumlu yaklaşımlarda bulunmazsa, bu çocukların doğumuyla birlikte ortaya çıkan anne ve babalık rolüne de olumsuz bir şekilde yansıyor. Yani birbiriyle uyumlu olmayan karı-koca, çocuklarının doğmasıyla birlikte, olumlu, verimli ve sağlıklı gerçekleştiremiyorlar. Bunun sonucu olarak çocuklarıyla yaşadıkları kriz ve çatışma, çocukta uyum - davranış bozukluklarına yol açıyor ya da çocuk sokağa yöneliyor. Çocuk sokağa itiliyor. Çocuk ailede bulamadığı ilgiyi, desteği, sokakta arkadaş grupları içerisinde sağlamaya çalışıyor, arkadaş grupları içinde onay görüyor, takdir görüyor.

Dolayısıyla çocuk sokakta yaşamayı alışkanlık haline getiriyor. Sokak onun bir parçası oluyor. Sokakta bir kimlik, güç kazanıyor. Bu çocuğun özellikle ergenlik döneminde bağımsızlaşma, gelişim sürecinde çok iyi geliyor. Aile içinde onay görmeyen, takdir görmeyen, bağımsızlaşma süreci desteklenmeyen çocuk, yani otoriteyle, baskıyla ya da koruyucu anne-baba tutumları ile bastırılan çocuk, sokakta arkadaş grubu içerisinde güçleniyor, kişilik ve kimlik kazanıyor, bağımsızlık kazanıyor ve bu çocuğun sokakta yaşama, sokağa bağımlı olma sürecini arttırıyor.

Çocuk artık aileden koparak sokak kültürünün bir parçası haline geliyor. Burada her türlü manüplatif etkiler, arkadaş etkisi, maddeye alıştıran çıkar gruplarının etkisi, merak, ilgi çocuğu maddeye yöneltiyor, dolayısıyla çocuk madde bağımlısı haline geliyor. Madde kullanan çocuklar, tiner, bali, esrar, kokain, ekstazi, karışık maddeler hatta eroine kadar kullanan çocuklarımız var. Klinik gözlemlerimde edindiğim izlenim, İstanbulda önceden Hacıhüsrev ve Tarlabaşı ile temsil edilen madde kullanım, satma yerleri, İstanbulun her bölgesinde, İlçesinde her mahallesine inmiş durumda. Her bölgede bir grup çocuk, gerek uçucu madde, bali ve tiner kullanır halde.

Gençleri ve çocuklarımızı tehdit eden bir unsur. Bunun tabi açılımı olarak, kapkaç olayları, çocukların hırsızlık olaylarında kullanılması, çocuklara tecavüz, fiziksel şiddet, duygusal şiddet gibi arka planları var.

Dolayısıyla hem kamu kurumlarının hem sivil toplum kuruluşlarının bir an önce harekete geçmesi geçmesinde fayda var.

Her şeyi devletten beklemeden hepimizin bu alanda yapabileceği şeyler vardır.