Sarai Sierra günlerdir Türkiye gündemini meşgul eden Amerikalı Fotoğrafçı kadın...

Amerika'da yaşayan ve İnstagram'da tanıştığı arkadaşları tarafından Türkiye'ye davet edilen Sarai Sierra 7 Ocak'ta Türkiye'ye gelmiş.

33 yaşında 14 yıllık evli, 11 ve 9 yaşlarında iki oğlu olan Sarai Sierra fotoğrafçılıkla uğraşıyormuş.

Fotoğraf çekmek ya da fotoğrafçılık aşkıyla taa Amerika'dan kalkıp İstanbul'a gelen ve arkasında birçok soru işareti bırakıp, tüm dünya onu arıyorken cesedi İstanbul surlarında bulunan Amerikalı.

Tüm soru işaretleri ve gizemlerine rağmen genç bir bayanın Türkiye'de ölmüş ya da öldürülmüş olması üzücü.

Esrar perdesinin kaldırılması, olayın aydınlatılması polisiye bir durum ki bizim MİT, Polis, ABD'nin CIA, FBI'ı olayı aydınlatmak için uğraşıyor.

Ülkemizin özellikle de İstanbul'un AJAN CENNETİ olduğunu düşünürsek bize yansıyandan çok farklı şeyler ortaya çıkacaktır. Ben şahsen bu bayanın sadece fotoğraf meraklısı bir maceraperest olmadığı düşüncesindeyim.

Burada benim dikkatimi çeken, kıskandıran sizlerinde fark etmesini umduğum durum; bu esrarengiz bayanın kaybolmasının anlaşılmasından itibaren Amerikalı yetkililerin devreye girmesi ve tüm imkanların seferber edilmesini sağlaması idi.

Bu olay, benzer birçok trajedi yaşamış ülkemiz için ibretlik bir olaydır. Ülkemizde yaşanan olaylara baktığımda kendimden utandım. ABD için çok değerli olan kendi vatandaşının canı, bizde bir macera uğruna harcanacak kadar ucuz , bizimkilerin ki ise bedava...

Bu olaydan sonra;

"İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" diye nutuk atanların kendi insanına değer vermediği bir ülkede yaşıyor olmanın burukluğunu yaşadım.

Bir devletin büyüklüğünün sadece ekonomik veriler, silah gücü, siyasal etkilerden ibaret olamayacağını olmadığını ABD'yi diğerlerinden ayıran bir özelliğin bu olduğunu üzülerek gördüm.

İnsana değer verilmeyen bir dünyada, insani duyguların köreldiği bir ülkede yaşadığımızı bir kez daha fark ettim.

İsrail'in bir askeri için Lübnan'ı yerle bir ettiği, rehin alınan bir vatandaşı için 100'lerce Filistinliyi öldürdüğünü hatırlayınca bir ikilemde kalsam bile canilerin kendi canlarını her şeyden kutsal saydıklarını gerçeğinden hareketle bizim gencecik insanlarımızın hangi uğurda öldükleri sorusunu kendime sordum.

ABD'nin, İngiltere'nin Irak ve Afganistan savaşlarında kaybettiğinden çok daha fazla insanı terör saldırılarına kurban vermiş olduğumuz gerçeğiyle dona kaldım..

Askerlerinin başına çuval geçirilirken, savaş uçakları düşürülürken, askeri araçları güya müttefikler tarafından taranırken sesini çıkaramayan bir sistemin, Almanya, Hollanda, İngiltere ve daha bir çok Avrupa ülkesinde ırkçılar tarafından yakılarak öldürülen, dövülen, sakat bırakılan insanları için bir şey yapamayacağını içim elvermeyerek kabullendim.

1 yılda trafik ve iş kazalarında kaybettiğimiz insan sayısının tüm Avrupa'dan daha fazla olduğunu bunun önüne geçmek için alınan önlemlerin hiçbir işe yaramadığını, her gün tecavüz edilen, öldürülen kadınları, çocukları korumak adına çıkarılan kanunların formaliteden ibaret olduğunu....

Bir vatandaşının burnu kanadığında orada olamayan bir devletin aslında devlet olma özelliklerinden birçoğunu yitirdiğini üzülerek kabullendim.

Henüz çok geç değil, telafisi mümkün; milyonlarca insanı katleden, eli kanlı katil devletlerin kendi insanına nasıl sahip çıktığına bakıp ibret alalım, onları hep abur cubur şeyleriyle taklit ediyoruz.. Ya gelin bu defa bu yanlarıyla taklit edelim...

Hepimiz biliriz ki İnsanın "ilk hikayesi" Hz. Adem ile Havva'nın cennetten ayrılma, cenneti yitirme hikayesidir. O gün bu gündür Ademoğlunun yitirdiği cenneti tekrar kazanma çabası sürmektedir. Hepimiz cenneti bulamayabiliriz, herkese oraya girmek nasip olmayabilir, ancak insanımıza verdiğimiz değerle onu cennet gibi bir dünyada yaşatabiliriz...