İnsanın kendini bir başkasına anlatması zordur derler, hele hele seni tanıyan, senin neler yapabileceğini bilen ve senin yeteneklerinin farkında olanlara anlatması çok daha zordur, farkındayım... İşte bu yüzden beni tanıdığı halde tanımazlıktan gelenlerden yoruldum...

Hayatın içinde inişler de var çıkışlar da... Ne ile karşılaşacağınızı başınıza her an neyin geleceğini bilemiyorsunuz. Eğer zirvedeyseniz dostlar, ahbaplar, arkadaşların çok olduğu vehmine kapılıyorsunuz. Eğer inişteyseniz de yanınızda kimsenin olmadığı paranoyasına. Aslında bu ikisi de yalan, gerçek olan insan denilen varlığın sadece kendi menfaatlerini önceleyerek hareket ettiğini bilmemize rağmen sürekli aynı delikten ısırılarak delilik yapmaktır. Etrafımda menfaatini korumak ve kollamak için savaşı bile göze alacak derecede şirazesi şaşmış olanları görmekten yoruldum.

Dünya bir imtihan yeridir derler. El-hak doğrudur. Herkesin imtihanı farklıdır o da doğrudur. Ancak istisnasız insanların çoğu vefasız insanlardan şikayet etmektedir. Vefasızlığı da 'onun dar gününde ben elinden tuttum, ancak şimdi benim dar günüm, o benim elimden tutmuyor' duygusuyla izah ederiz çoğu zaman. Haksız da sayılmayız. Ancak Rabbine ve Peygamberine nankörlük edenlerden bonkörlük bekleme aptallığına her seferinde neden düşeriz onu bilemem. İnsan sütünün götürdüğünü yapar, ancak biz hala onlara kılıf bulmaya çalışırız. Nankörlük yapmayı meslek haline getiren ve nankörlük yaptığını asla kabul etmeyenleri tanımaktan yoruldum...

Her devrin yükselen bir şeytani değeri vardır. Bu da genelde iktidarlara göre şekillenir. Eğer sol bir iktidar başta ise bu amaçla şekillenen örgütler, dernekler sendikalar ve sivil toplum örgütleri revaçtadır. Eğer milliyetçi muhafazakar bir iktidar varsa dini gruplar, cemaatler vakıflar ve hayırsever dernekleri ön plandadır. İkisinde de samimiyetle ve her devirde faaliyet gösterenlere sözüm yok. Ancak bugün 'yağmur nereye yağacaksa tarlamı oraya götüreyim' anlayışında olanları dün sol bir derneğin içinde bugün de bir cemaatin toplantılarında görmekten yoruldum.

Yüreğinizi açtığınız, sırrınızı paylaştığınız insanlar vardır. Çünkü içinizdekiler o kadar birikir ki, rahatlamak istersiniz ve bir başkasına, genelde en yakın gördüğünüz kişiye anlatırsınız. 'Oh be rahatladım iyi ki varsın!..' diye cümlenin sonunda ona sarılarak teşekkür de edersiniz. İş değişip, menfaatler zedelenip, arkadaşlıklar ve dostluklar düşmanlığa tevdi olmaya başlayınca, yandı gülüm keten helva. İşte o rahatlayarak ve mümkünse salya sümük sarılarak anlattıklarınız, birer nükleer bomba gibi karşınıza çıkar ve size yöneltilen bir silah olarak kullanılmaya başlar... İnsanların gizlemesi ve hangi şart olursa olsun açıklamaması gerekenleri açıklayarak, kendilerini zeytinyağı gibi suyun yüzüne çıkarmaya çalışmaları dinlemekten yoruldum.

Kendinizi iyi tanıyan, iyi de yetiştirmiş zeki akıllı ve yetenekli biri olduğunuzu düşündüğünüz zaman ve hele de bir şeyler yapmak istediğinizde bir beklenti içine girmişseniz birçok badireyi aşmaya da hazır olmalısınız. Ancak unutmayın ki hayatta bu tarz kişiler bir yerlere gelmez ve dünyevi bir makama sahip olamazlar. Her ne kadar herkesin inandığını söylediği din, 'emaneti ehline veriniz' diye ihtarda bulunsa da pek akla bu emir gelmez. Herkes öncelikle canından ve yanından olanı arar, allayıp pullayıp süsleyip bir ambala koyar ve onun için gereken neyse yapar. Sen de beklersin sabırla ama sıra sana gelmez. Çünkü hemen hemen her kurumda ve sosyal hayatın içinde bir yerlere gelmek için çabalayanların CV'si yalanlar, yanlışlar üzerine bina edilir. Kimse buna bakmaz. Her seferinde bir makama yükselmek bir yerlere gelmek, bir şeyleri ispatlamak için yalakalık ve yağcılık yapanları görmekten yoruldum.

İnsanlara bir şeyler anlatırsınız. Karşınızdakinin de buna inanmasını, en azından medeni bir insan olarak siz kendinizi nasıl anlatıyorsanız, onun da sizi öyle kabul etmesini beklersiniz. Ancak yanılırsınız. İnsanlar genelde dinliyormuş gibi gözükerek, anlattıklarınızı kendi anladıkları çerçevesinde yorumlar ve her seferinde sizinle ilgili metafizik müneccimlik yapmayı da ihmal etmezler. 'Aslında bu böyle düşünüyor, aslında bu bunu anlatmak istiyor. Siz bakmayın böyle konuştuğuna…' diye yorumlarına, koltuklarını kabartarak devam ederler. İşte bu ön yargı ve ön kabul sosyal yaşantımızın en büyük açmazlarından birisidir. Ön yargıların ve ön kabullerin toplumda hangi kutuplaşmalara yol açtığını yaşamaktan yoruldum...

Yazacak çok şey var ancak sürekli aynı şeyleri söylemekten ve yazmaktan da yoruldum...

Haydin vesselam...