Bir ayı aşkın zamandır elim bir türlü tuşları gitmiyor. Aslında şu bulaşıcılık döneminde, dışarı çıkma yasaklarından gereğinden daha fazla da yararlanarak bir hayli yazdım. Notlar şiirler vb hariç son yazdığım romana yoğunlaşarak, tarihi 1800’lerden 1960 lara kadar getirmişim.Şimdi roman kahramanımı Marsilya’dan vapura bindirip İstanbul’a, oradan Ankara’ya, oradan da sevgili Gaziantep’ime getirmek ve….Ama yazıldığı kadar kolay olmuyor. Çünkü romanımın kahramanı Fransa’da bir kıza abayı yaktı.Kız da ona vurgun…Ayrılık günleri iyice yaklaştı ama yazarları bir türlü onları ayıramıyor…Sonra Grenoble’den Marsilya’ya, orada vapura binip…üç dtört gün sürecek yolc uluk…vapuru Napoli’de mi bir kaç saatliğine yüzmeye ara verir. Delikanlı belki bu arada sevgilisine bir kart postal atar…Bütün bunlar yazar için kolay. Asıl sorun 1960 lardaki doğduğu kenti yazmak.Anımsamasına anımsıyorum da, o tarihlerden bu yana çok değişmiş…Doğup büyüdüğüm evin önüne getirmişlerdi beni yıllar önce sokağımı bile tanıyamamıştım…Kafamda bir iki dost var…Bana memleketimi gezdtirebilirler,gezinti olsun diye değil..romanım için….Yanılmıyorsam bizim zamanımızda öğretmen okulu olan kilise binaları şimdilerde konukevi falan gibi kullanılıyor…Oraya kapağı atmayı düşünüyorum….Bakalım….Yazıya yazmak,okumak,çevirmek diyle başlık attım ama,bu bölümde sadece yazmaktan söz edeceğim galiba.Öteki konulardan da kısaca söz edeyim de sözü fazla uzatmayayım.Camus’nun La Peste (Veba) )sını okumuştum. Kitaplarım yazlıkta ya…Can oğlumda Türkçesi varmış. Bari onu okuyayım dedim…Kırk elli sayfa…zar zor okudum….Tad vermiyor…..Bir prof. Çevirmiş. Sonra farkına vardım ki çeviri kötü,dil itiyor…Ve de birkaç Türkçe hatası yakalayınca bıraktım okumayı. Oğlum neden okumadığımı sorunca de bir iki tümce okuyup gramer,dil hatalarını gösterince,O’nun”:Vay be! Senin bu kadar dikkatli okuduğunu bilmiyordum baba!” deyişini unutamıyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse o hayret edişi,hoşuma da gitti. Hem bir oğulun babasını, hem bir babanın oğlunu daha iyi tanıması yönünden!