Dünyada kağıtla kalemin yol arkadaşlığı kadar ilgimi çeken ve bu seyahatin neticesini beklemek kadar beni heyecanlandıran bir eylem yok gibi.Sonuçta kültür de, sanatta, düşünce de , bu iki sadık dostun buluşmasıyla vücut buluyor. Zihni aydınlatan o emsalsiz parlaklık, insanı yeniden düşünmeye sevk eden fikirler, her halükarda kalem vasıtasıyla ete, kemiğe bürünüyor.
Pandemi adı verilen yapay bela vasıtasıyla "Yeni Dünya Düzeni"ni sahneleyen küresel efendilerin bizi canımızın derdine düşürdüğü 2020, kaybedilmiş bir yıl olarak tarihe altı bir kaç kere çizilerek not düşülürken, neleri kaybettik ya da neleri yitirmenin kıyısından döndük ? Hiç düşündünüz mü ?Oysaki, yazmak yaşamanın ta kendisiydi. Yazmak denen o müthiş ve görkemli eylem, inadına yaşama tutunmanın, yaşama katkı sağlayan erdemin en kestirme yoluydu.Yazmaktan ve gazetemden ayrı kaldığım o zaman aralığının beni nasıl dipsiz bir karanlığa sürüklediğini itiraf etmeliyim.Hayat, faturaların kuşattığı, kredilerin, ödeme güçlünün sizi bezdirdiği tatsız, tuzsuz, ağulu bir aşa dönüştüren o meşum günlerde, koşulların sizi ele geçirmeye başladığını ve salt bu yolla ruhunuzu kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunuzu hissediyorsunuz.Halbuki panzehir sizde ruhunuzu yeniden tamire koyulurken, kendi benliğinizi yeniden kazanırken, sizinle birlikte önemli bir kitleye de, direnç ve mücadele azmi taşıyorsunuz.Ziyarete gelenler, ayak üstü sohbetler, telefonlar "çalışmaların nasıl gidiyor? Yeni bir kitap projeniz var mı ?" sorularıyla hüküm buluyor. Bu durum bana unutmaya başladığım bir şeyi anımsattı. Toplumsal bilinçle yeniden kaleme sarılmak, üretmek, yeni projelerle yeniden doğuşun kapısını aralamak.İnadına yazmak, ölünceye kadar yazmak, ölümüne yazmak.. Şimdi o noktadayım vesselam…