Geçen haftaki yazımız yalan üzerine idi.

Birilerinin devamlı bizi kandırdığını

Yalanları yüzleri kızarmadan rahatlıkla söyleyen insanların çoğaldığını söylemiştik.

Siz ne kadar doğru söylerseniz söyleyin YALANCI bir yolunu bulup muhattaplarını yalanları ile ikna ediyor demiştik.

Son günlerde siyasi arenada yaşanan hareketlilik bunun en bariz göstergesi.

İnsanların içine düşürüldüğü durumun bunun bir yansıması.

Doğru söylediğini düşündüklerinizin,

Mumları sönmese dahi yalancı olduklarını acı tecrübelerle öğrenmiş oluyorsunuz.

Bu toplumda samimi insanların inançlarına zarar veriyor.

Siz ne kadar doğru sözlü olursanız olun inancını kaybetmiş.

Güvenini yitirmiş insanlara istediklerinizi anlatamıyorsunuz.

Son aylarda olup bitene baktığınızda

Siyaset mekanizmasının yine yeniden çok fazla güven kaybetmekte olduğunu görüyoruz.

Ülkeyi yönetenlerin birbirlerini yalanlaması

Birbirinin açıklarını imalı yolluda olsa açık etmesi.

Zaten dip yapmış bir sistemin iflasa doğru gittiğini gösteriyor...

Bildik bir hikayede anlatılan dan farksız halimiz...

'Bir ormanda iki kişi ağaç kesiyormuş...

Birinci adam sabahları erkenden kalkıyor, agaç kesmeye başlıyormuş,

Bir agaç devrilirken hemen diğerine geçiyormuş.

Gün boyu ne dinleniyor ne ögle yemegi için kendine vakit ayırıyormus.

Aksamlari da arkadasından bir kaç saat sonra agaç kesmeyi bırakıyormuş.

Ikinci adam ise arada bir dinleniyor ve hava kararmaya basladiginda eve dönüyormus.

Bir hafta boyunca bu tempoda çalıştıktan sonra ne kadar ağaç kestiklerini saymaya baslamışlar.

Sonuç: İkinci adam çok daha fazla agaç kesmiş.

Birinci adam öfkelenmis: 'Bu Nasıl olabilir? Ben daha çok çalistim.

Senden daha erken ise başladım, senden daha geç bitirdim.

Ama sen daha fazla ağaç kestin.

Bu işin sırrı ne?' İkinci adam yüzünde tebessümle yanıt vermiş: ' Ortada bir sır yok..

Sen durmaksızın çalışırken, ben arada bir dinlenip baltamı biliyordum.

Keskin baltayla, daha az çabayla daha çok ağaç kesilir. 'Kendimizi gelistirmek, baltamizi bilemektir.

Kendimize zaman ayırıp, yaşamımızı objektif bir bakisla gözden geçirmektir.

Zayıf buldugumuz alanlarimizi gelistirmek için caba göstermektir.

Bu, zihnimizin, ruhumuzun, karakterimizin güçlenmesi için olmazsa olmaz bir koşuldur.'

Yaşadıklarımız hikayeden farklı mı ?

Hiç durmadan bir şeyler yapmaya çalışan siyasilerimizin ne çok yanlışa düştüğü ortada değil mi ?

Başkalarına yaşam hakkı tanımadan ben ne diyorsam o mantığındaki insanlar

Hem kendilerine hem ülkeye zarar vermiyor mu?

Birilerinin hırsı bitmez egosu kaotik bir ortam yaratmıyor mu.

Bu şartlarda açılım, çözüm süreci derken kimse memuru, emekliyi sormuyor.

Kendileri için örtülü ödenek yasası çıkaranlar; 'asgari ücretli ne, halde birde onlara örtülü ödenekten pay ayıralım' demiyor.

Delhideki ünlü tapinakta Sokratin su sözü yer alıyormuş: 'Insan Kendini Tanı.'

Kendini tanımak, kendimizi Nasıl gördügümüz ile baskalarinin bizi Nasıl gördügü arasinda fark olmamasi anlamina gelir diyor bu işe kafa yoranlar...

Belki bizim gördüğümüzden çok daha farklıdır başkalarının bize bakışı...

Bireysel ve is yasamimizda basarili, mutlu ve doyumlu olmak istiyorsak, baltamizi bilemek için kendimize zaman ayırmalıyız.