Sade bir vatandaş olarak düşündüğümde ülkemizde hayat koşulları ne kadar da zor.. Faturalara gelen zamlar, benzine, ekmeğe, ete, süte yapılan zamlar, sigaradan alkollü içeceklere kadar ekstradan çıkan bilmem ne vergileri.!! Ve tüm bunlar karşısında hakkımızı aramak konusunda ise kolumuzun kanadımızın kırık olması, ne acı öyle değil mi?? Üniversite mezunu kız ve oğullarımız üç kuruşa bile razı olup iş bulmaya çalışır ve arayışlarında başarılı olamazlarken.. Hoş, iş bulsalar bile, mevcut doktorumuz, mühendisimiz, öğretmenimizin durumu da ortada yani..Bazı toplumlar kendi vatandaşlarını sakınırlar, yani bir anlamda korurlar; bazı toplumlar ise kum gibi harcarlar. Vatandaşlarını sakınan toplumlar bilim ve ilimde ilerlemişlerdir; yani, sayısal çoğunluk değil de, kaliteli bir toplum hedefindedirler. Bazı ülkeler ise insan sayısı ile uğraşıp durmaktalar.. Nüfusumuz kaç kişi oldu? Kaçı bizden yana oldu? On yıl sonra üçer çocuktan kaç kişi ederiz, yirmi yıl sonra; Amanın! Kim tutar bizi! Bazı ülkeler de vatandaşlarını korurlar; bilirler ki onlar iyi oldukça kendileri de var olacaklar! Bazı ülkeler ise yalnızca yandaşlarını korurlar, onların "Vatandaşı" yandaşlarıdır; geriye kalanlar düşmandır! Bazı ülkeler savaşa girmek istemezler, vatandaşını da harcamak istemezler, hem de dünya gözünde kötü olmak istemezler. Ki liderler de vardır, o liderler ısrarla sahnenin önüne çıkayım diyen liderlerdir.. Yani ellerini ateşe uzatmak istemeyen bazı liderler.. İşte bu "İlle de öne çıkayım, adımı dağlara ve taşlara yazdırayım" hevesinde olan bazı ülke liderlerini pıt diye gözlerinden anlarlar, pat diye gazı verirler, şıp diye sonucu görürler! Nüfusunun yüzde ellisi korumada olan bir ülkenin lideri, diğer yüzde elliyi zaten yok etmek istiyorken, savaşa da seve seve girer! Sür yandaş olmayanları cepheye, hey mübarek; sen sağ ben selamet! Korkmaları gerekiyordu vatandaşların, üç kuruş zamların da "Savaş" korkusu ile önemini yitirmesi, ve bilmem ne kadar gündem malzemesinin bir tarafa atılması gerekiyordu; maşallah oldu! Bir vatandaş olarak; en çok koyan ne, biliyor musunuz, neyin gerçek, neyin doğru; neyin yalan, neyin mizansen olduğunu bilmiyoruz! Dış basın biz vatandaşlardan daha fazla bilgiye sahip; yine de her okuduğumuza, duyduğumuza ve hatta gördüğümüze güvenemiyoruz! Bir şaibe içindeyiz ki; kim ne derse inanacak, kim ne derse inanmayacak durumdayız! Körü körüne inananlardan olmadığımız sürece şaibeler içinde yuvarlanmaktayız! Ki; zaten zar-zor yaşamaktayız! Bir inancımız olsun, en azından! Yok! Yokluğa da alışır insan, eni-konu, hiç sayılmaya da göz yumar.. Eşi, aşı olmadıkça, zorla "Hiç" sizliğe itelendiğini fark ettiğinde kaybedecek bir şeyi, zaten, kalmamışsa eğer, ne inanç tutar artık onu, ne devlet, ne vatan! "Hiç" yerine konulan insanlar haklarını aramaya kalkarlarsa "Her şey" olduğunu zannedenler kaçacak delik ararlar! Bir devirdaim yasasıdır; hiçbir şey mutlak değildir ve her şeyin bir bedeli elbet vardır! Gün gelir bir işçi patron olur, gün gelir bir patron işçi! Başlığa dönersek; vatandaş hakkı diye bir şey vardır! Pek fazla hakkımız kalmamakla beraber, farkına varmamız gerekir ki, bizler birer vatandaşız! Hak ve hukukumuz vardır; her ne kadar hukuk artık bizden yana olmasa da! Olan hak ve hukukumuzla savaşa da hayır diyebiliriz! Yeter ki "Vatandaş" olduğumuzu unutmayalım! Her vatandaşın "Yandaş" olmayacağını, buna rağmen devletin yandaş olmayan vatandaşlar için de sorumluluklarının olduğunu unutmayalım; en önemlisi unutturmayalım!