Ölüm yıldönümü nedeniyle, bu yazımda size ilginç bir insanı… Büyük Türk milliyetçisi Galip Erdem’i tanıtmak istiyorum. Bizim nesil ve bizden öncekilerin çok iyi tanıdığı, fıkraları ile güldüğü, yazıları ile düşündüğü bir yazardı. Bu ismi yeni nesil pek tanımaz. Zira “kral çıplak” diyen açık sözlü bir insan olduğu için tanıtmak ve düşüncelerini öğretmek işlerine gelmez. Onlara biat eden, ne derlerse, “baş üstüne” diyen gerekli… Ne yazık ki, değerlerimizin kıymetini ancak yitirdikten sonra anlıyoruz. Ve her sözü, ok gibi hedefe doğrudan gittiği için de özlüyoruz. Galip Erdem, 1930’da Rize’nin Fındıklı ilçesinde doğmuştur. “Ofluoğlu” adı ile bilinen bir aileye mensuptur. Devlet memuriyetinden emekli olduktan sonra avukatlığa başlamış, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra ünlü MHP ve Ülkücü Kuruluşlar dâvasının avukatlığını üstlenmiştir. Ülkücülük kırmızıçizgisiydi. Günümüzde ülkücülükten geçinenleri ve farklı fikirlerinden dolayı ülkücü dövenleri görseydi, zamanından önce kahrolur ve ölürdü!“Tercüman”, “Yeni İstanbul”, “Zafer”, “Bizim Anadolu”, Ortadoğu gibi gazetelerde fıkra, çeşitli gazete ve dergilerde köşe yazarlığı yapmıştır. “Ülkücünün Çilesi”, “Sosyalizm ve Milliyetçilik üzerine Mektuplar”, “Suçlamalar” (iki cilt) ve “Mektuplar…” Başlıca eserleridir. Bir ideali ve varmak istediği bir hedefi olduğu için İlkelerinden ve inandığı kutsallardan hiç taviz vermedi. “Türk Milliyetçiliği, ırkçılık temeline dayanan bir dünya görüşü değildir. Bizim milliyetçiliğimiz başlı başına dil, tarih ve kültür anlayışına bağlıdır.” Bu düşünceye sahip biri ırkçı olabilir mi?Bu milleti bölüp parçalamak için bugün olduğu gibi o dönemlerde de oyunlar oynandı. Siyasi istismarlar yapıldı.Gençlerin fikir özgürlüğü çerçevesinde tartışması ve birbirlerini anlamaları engellendi. Birbirlerine karşı gençler kışkırtıldı. Aynı silah ile iki taraftan gençlerin öldürülmesi gibi… Bu durum ideolojik çatışmayı getirdi.Ve 12 Eylül Askeri Darbesi.İki taraftan da… Memleket meselelerine duyarlı, okuyan, araştıran ve sorgulayan bir nesli yok ettik! Ya cezaevlerine ya da toprağa göndererek…“Dört ayaklıya sormuşlar masal anlat diye, başlamış anlatmaya, 40’ı da armut üzerine. Benim de masalım derdi hep din, devlet, vatan, millet üzerine, benim başka masalım olamaz ki…”Ahi Evran… Hacı Bektaş-i Veli… Yunus Emre misali bir gönül eri olması sebebi ile Türklük gurur ve şuurunu, İslam ahlakı ile işlemişti.Çıkarı ve makamı için yalpalamadı ve kimseye payanda da olmadı."Bizler davayı Ağrı Dağı’nın zirvesine çıkaracaktık. Yola koyulduk, bin zahmet ve emekle, acılar çekerek dağa tırmandık. Zirveye vardığımızda sevincimiz sonsuzdu ama küçük (!) bir noksanımız olduğunu fark ettik: davayı dağın eteklerinde unutmuştuk. Meğer biz dâvayı değil, kendimizi zirveye çıkartmışız..." Bu sözleri kimler için söyledi, dersiniz?Vatan tehlikeye düştüğünde, şaşmaz bir isabetle ; “Vatan-millet-din” uğruna şehit ve gazi olanların yanında…“Haram helal ver Allah'ım, Senin kulun yer Allah'ım…“ diyen bir anlayış türedi.Birincilere, “Ver mehteri…” Nasıl olsa; Ticareti bilmezler… İhale istemezler… Kul hakkı yemezler…“Bazılarının beyni bölüm bölümdür, kompartımanlara ayrılmıştır; kompartımanlar arasında bütünlük, geçiş ve iletişim yoktur; beynin bir bölümünün ak dediğine diğer bölüm kara diyebilir...”Galip Erdem’in öngörüsüne bakar mısınız?Dün kara dediklerine bugün ak diyenler… İlke ve inançlarını zamana göre değiştirenler… Ve bunu bildikleri halde elleri çatlayıncaya kadar alkışlayanlar sahnede… “Yandı Yürekler Yandı.”Galip Erdem’in ders niteliğinde birçok anlamlı sözü bulunmaktadır. Bunu anlatmaya ne benim bilgi dağarcığım ne de bu sayfalar yeter. Fikir ve düşünceleri ile bir külliyat oluşur. Galip Erdem; 12 Mart 1997’de Ankara’da vefat etmiştir. Kabri, Cebeci Asri Mezarlığı’nda bulunmaktadır.Ruhu Şad olsun.Uyuyanlara Ağıt! “Derin bir uyku içindesiniz. Rahatsınız, huzurlusunuz, memnunsunuz! Olup bitenleri görememenin, uyandırılacağınızı düşünememenin keyfini sürüyorsunuz. Saadetinizin hep böyle devam etmesini, hiç uyandırılmamanızı isterdim.
Ama maalesef bir gün gelecek, siz de uyandırılacaksınız. Yazık ki o zaman, “Artık çok geç” olacak! Bir daha uyumak böyle dursun, yatak bile bulamayacaksınız. Ve o vakit, sizin hesabınıza üzülmek yine bize düşecek. Biliyorum: Düşünmeyi sevmiyorsunuz. Düşünürseniz rahatınızın kaçmasından korkuyorsunuz. Yuvanızın temeline dinamit koymak istiyorlar, diyoruz, aldırmıyorsunuz. Sözümüze kulak verirseniz tedbir almak gerekeceğini anlıyor, zahmete girmek istemiyorsunuz. Bir tek endişeniz var: Gününüzü gün etmek, dilediğiniz gibi yaşamak.
Mücadeleden ürküyorsunuz. Öylesine ürküyorsunuz ki, sizin için yapılan mücadelelerle ilginiz olmadığını göstermek ihtiyacını duyuyorsunuz.
Memleketimizin bin bir davası var. Nizamımızı yıkmak isteyen düşman kuvvetler sayılamayacak kadar çok. Diken üzerindesiniz. Fakat dikenli bir yolda ayağınızı yaralamadan yürümenin mümkün olmayacağını unutuyorsunuz. Tehlikeyi görünce, korkulu bir rüya görmüşçesine, sırtınızı dönüyor, yeni ve eskisinden daha derin bir uykuya dalıyorsunuz. Canınıza kastedenler, her geçen gün yatağınıza daha fazla yaklaşıyor, korunma imkânlarınızı gittikçe azaltıyorlar. Hiçbir feryat sizi uyandıramıyor, tehlikeyi anlamanızı temin edemiyor. Yaklaşan düşmanın ara sıra yumruğunu yiyor, hassas bir yerinize iğne batırılmış gibi şöyle bir sıçrıyor, şaşkın şaşkın bakıyor ve sonra da sayın başınızı yastığa gömüyorsunuz. Kurtulup ümitlerine veda etmeden uyanmanızı istiyoruz. İyi niyetimize akıl erdiremiyor, gayretlerimize yabancı kalıyorsunuz. Hatta biz olmasak daha rahat uyuyacağınızı sandığınız, bu yüzden bize düşman kesildiğiniz bile oluyor. Yine de başucunuzda davul çalmaktan vazgeçmeyeceğiz. Gözünüzün açılması için ne mümkünse yapacağız. Gafletten sıyrılmağa biraz da sizin çalışmanızı bekliyorsak, acaba haksızlık mı ediyoruz?”
Galip Erdem