Zihnimizi tazelemeyi deneyelim. Hayatını kaçakçılıktan kazanan köylülerin, yanlış bir istihbarat paylaşımı neticesinde, sınırdan geçiş yapan PKK'lı teröristler zannedilerek bombalanması sonucu 34 yurttaşımız hayatını kaybetmişti. Olayın görünürdeki şeklide, tanımlanma biçimide, adı da bu. Vatandaş olaya yitirilmiş canlar açısından bakıyor. Devlet ise olayı sınır güvenliği noktasında ele alıyor. Her iki tarafında mantığı kendine göre haklı. Ailesini, gencecik canlarını kaybedenler elemli. Ancak yaptıkları yasal zeminde gerçekleşen bir sınır ticareti değil, kaçakçılık. Üstelik Uludereli köylüler oraya çiçek toplamayada gitmediler. Onuda geçelim, izledikleri yol bir sınır. Hele helede terör örgütünün irili ufaklı gruplar halinde sızma yaptığı bir geçiş güzergahı. Yani geçişlerden PKK'nın nemalandığı ve gayri yasal bir gümrüğe dönüştürdüğü tartışmalı topraklar. Kaldı ki, PKK menşeyli sızmaların çoğu zaman kaçakçıların kamuflajıyla gerçekleştirdiği ise bilinen bir uygulama. Bütün bu gerçekleri denk edip bir tarafa koyalım. Gelelim diğer tarafın ızdırabına. Çeyrek asırdan bu yana terörle mücadele eden ve bu uğurda binlerce personelini ayrılıkçı şiddetin vurkaç eylemlerinde, en sinsi ve gaddar saldırılarında kaybetmiş bir ordu ve devlet gücü var. Görev bölgesinde teröristle yurttaşı birbirinden ayrı tutmaya azami özen gösteren, her operasyonu titizlikle uygulayan, çoğu zaman izlediği bu mücadele yönteminden dolayı askerlerini kaybeden Milli Ordu. Birde bu meşum olaydan güç devşirmeye çalışanlar. PKK'nın legal kanadının kurduğu baskı gruplarıyla, gazete ve televizyon kanalları vasıtasıyla olayı manüple etme başarısı varki. Olayı "hırsızın hiç mi suçu yok" noktasına getirmiştir. Sanki Türk Ordusu durduk yere bir hac kafilesini vurmuş gibi yada yurttaşlarını bombalama alışkanlığı olan bir devlet görüntüsüne suç üstü yapılıyormuş gibi bir hava yaratılmıştı. Dünya terörle mücadele takvimi ve Askeri operasyonlar kronolojisi incelendiğinde bir çok devletin salt gereğini yapma gerçeğinden kaynaklanan sayısız yanlış hedefe kilitlendiği görülecektir. Meclis Araştırma Komisyonu raporundan sonra, Uludereli bir aileyi de yanına alan malum ekip tansiyonu düşüreceğine gerilimi tırmandırarak, şiddet dilini yeniden bölge gerçeği haline dönüştürmeye çalışıyor. Her türden tehdit ve intikam naralarının sonuna birde "Barışın yolu Roboski'den geçecek" yollu traji-komik bir ifade dilini geliştirmeleri yok mu? Gülermisin, ağlarmısın? Ancak şaşırmamak lazım. Kan'dan kin'den ve ölümlerden beslenen ırkçı ve faşist partinin adında "Barış" üstüne üstlük bir de "Demokrasi" yok mu?