Türkiye tarihin oldukça zorlu ve karanlık dehlizlerinden geçiyor. Gün geçmiyor ki, bir gün diğerine benzesin. Bir önceki gün büyük bir terör saldırısıyla sarsılan Türkiye, ertesi gün sınır ötesi askeri bir operasyona kalkışacak kadar cesur ve kararlı bir duruş gösterebiliyor.

Gündemi takip etmekte zorlandığınız bir süreçte bir sonraki gün ise Ana muhalefet partisinin Genel Başkanı alçak bir saldırıdan kurtuluyor.

Bütün bu saldırıların, suikast girişimlerinin ortak hedefi Türkiye’dir.

Elazığ’da, Bitlis’te, Diyarbakır’da patlatılan bombalarla, Gaziantep’teki menfur saldırınında , CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun hayatına kast edilen suikast girişiminde amaçladıkları birbirinden farklı değil.

Madem ki bu saldırıların hedefi ortak, o vakit bu teşhisin tedavi yöntemi de kollektif olmak zorundadır.

Etnik köken, mezhebi itikat ve mensubiyet ayrımı yapmadan Türkiye’yi Türkiye yapan bütün değerlerin birliğine kilitlenmeliyiz.

Tıpkı Gaziantep’te 20 Ağustos 2016 gecesi yapılan saldırıda tek vücut olduğumuz gibi.

Saldırı gecesi evimizde bu büyük katliam girişiminin arka planını anlamaya çalışırken, diğer taraftan ortak acımıza katkı sağlayabilmenin çabası içine girmiştik.

Nitekim ülkücü bir dünya görüşüne sahip olan oğlum kendiliğinden kan vermeye gitti. Kıbrıs’ta öğrenim hayatına devam ederken sayısız kez PKK’lı öğrencilerin saldırılarına maruz kalan ve orada iki üniversite değiştirerek öğrenim hayatını tamamlayabilen bu gencin asil duruşu son derece anlamlıydı.

Bu duruş bütün Türkiye’nin duruşu olmalıydı. Çünkü Gaziantep saldırısı Türkiye’ye ve Türk Milleti’nin birliği hedeflenerek yapılmış bir saldırıydı.

Aynı olayla ilgili olarak HDP’li bir milletvekilinin saldırıyı Kürt halkına yapılmış bir girişim olarak, etnik köken esaslı bir pencereden yorumlaması ise bir o kadar vahimdi.

Zira bu saldırıyı gerçekleştirenlerin amacına daha uygun düşen bu söylem karşılıklı çatışmanın ve bir iç hesaplaşma için gerekli zemini sağlayacak doneler üretiyordu.

Hülasa ülkücü bir gencin duruşu Gaziantep ve Türkiye için ne kadar değerliyse, sözüm ona HDP’li milletvekilinin yara kaşıyan söylemi ise bir o kadar lüzumsuz ve değersizdi.

Sevindirici olan, saldırıyı gerçekleştiren ve dinden beslenenlerin iç savaş kışkırtıcılığına da, HDP’li milletvekilinin bir bilim adamı kimliğiyle tezatlar taşıyan ve kitleleri provoke etmeye yönelik söylemlerine de itibar edilmemesiydi.

Zira acı hepimizin ortak acısıdır. Pervalililerin acısıyla Gaziantep’lilerin ya da İzmir’lilerin acısı arasında bir fark yoktur.

Askerlerin geçiş güzergahına tonlarca bomba koyan zihniyetle, Gaziantep’te kına gecesini bombalayan zihniyetin kini ve kalleşliği arasında bir fark yok.