Gaziantepliler yaşadıkları ve manasıyla manalandıkları Gaziantep için derin kaygılar taşıyorlar.Yolda, yolakta karşılaştığınız her dost ve arkadaşla hal ve hatır faslından sonra uzayıp giden diyalogları, o giderek klasikleşen ‘’ Ne olacak bu memleketin hali ‘’ ne bağlıyorsunuz.Aslında Gazianteplilerin Gaziantep için duyduğu ve gittikçe derinleşen o kaygılar bütünü sadece Gaziantep’le sınırlı değil.Geleceğe yönelik olarak duyduğunuz bu kaygılar aslında tamamen insani hissiyata dayalı istem ve arzuların karşılık bulamamasından kaynaklanıyor.Yeryüzü coğrafyasının en pahalı vatan toprağında ikamet ediyoruz. Bedeli en ağır bir şekilde atalarımız tarafından ödenmiş bu toprakların mirasçılarıyız.Üzerindeki kanla bayrakları bayrak yapmış, uğrunda can vererek toprağı ise vatanlaştırmışız.Gazianteplilerin Gaziantep için duyduğu kaygıların toplamı bu manada Türkiye’nin tamamı için duyulan kaygılardan daha bağımsız değil.Şurası muhakkak ki sorun varsa çözümü de vardır. Çözüm aslında meselenin kendi içinde zaten mevcuttur.Lokal anlamda Gaziantep, genel anlamda Türkiye söz konusu edildiğinde ortaya çıkan en bariz ve yalın gerçeğin kötü yönetilme sorunu olduğu artık bir sır değil.Süreci iyi okuyamayan sözde yöneticilerin başkaca başkentlerden yükselen sese göre pozisyon alması, günü kurtarmaya yönelik idare-i maslahatçılığın ‘’ bizi kandırmışlar ‘’ itirafı tam anlamıyla bir enayilik vesikası değil de nedir?Gaziantep’te oluşan kargaşanın artçı şokları giderek Türkiye’nin bütününde hissedilir bir hale gelmiştir.Sınırı aşarak sığındığınız bu toprakları kendinize vatan yapma ucuzluğu ancak ve ancak Türkiye’ye has bir gerçeklik olsa gerek. Cumhurbaşkanı’nın ifadesiyle isteyen Suriyelilere vatandaşlık hakkının tanınacak olması bu tezimizi doğrular niteliktedir.Gaziantep’i bir kavimler çorbası haline getiren siyasal yetersizliği sosyo-siyasal tahlillerimizle bugün değil, günümüzden 12 yıl önceki ifadelerimizde bulmanız mümkün.Zira Irak, İran ve Suriye’nin tali hedefler olduğunu asıl hedefin Türkiye olduğunu, bir imparatorluk bakiyesi olan Cumhuriyet Türkiye’sinin çözülmesiyle birlikte Kafkaslardan, Balkanlara, Ortadoğu’dan, Doğu Akdeniz’e kadar bölgenin yeniden inşa edilmeye çalışıldığını anlatmıştık.Sadece yazdıklarımızla sınırlı kalmayan uyarılarımızı iktidar partisinin milletvekilleriyle, sonradan kabinede kendine yer bulan bakanlarına dahi sözle ifade etmiştik.Ancak bizim öngörümüzü anlama güçlüğü çeken siyasal çapsızlığın faturası Gaziantep’e, Türkiye’ye ve Türk Milleti’ne ödettiriliyor.Kürt sorunu kuluçka evresindeyken, bu kez Arap sorunuyla da cebelleşecek olan Gaziantep, sorunlar pastasının kremasını ise dinci ve cihatçı emperyal terörle yaşamaya zorlanıyor.Buna karşın üç dilli yaşamın dayatıldığı Gaziantep’te pozisyon alan ajan-provokatör grupların emperyal taktiklerine tanıklık ediyoruz.Tahir Elçi suikastinden sonra Kürtçe döviz açarak basına açıklamalarda bulunan Gaziantep Barosu’ndan sonra, ağaç katliamını protesto eden Gaziantep Ekoloji Derneği’nin ve diğer STK’ların düzenlediği eylemde kullanılan Kürtçe pankartlar masum amaçlara hizmet etmekten oldukça uzak.Zira bu şehre ait olmayan unsurların Gaziantep yerine Dilok adını Gazi şehre dayatma girişimlerini çok uluslu emperyal istihbaratın algı mühendisliğini işbirlikçileri vasıtasıyla sahneleme gayretlerinin Gaziantep’i getirdiği noktayı idrak edebilmek için kahin olmaya lüzum yok.Gazianteplilerin Gaziantep için duyduğu derin kaygıları anlamak ve gardını alacak toplumsal ve tarihsel pozisyon zenginliğini bir kez daha anımsatmakta fayda var.Zira Gaziantep ve Türkiye bu kadar ağır baskıyı kaldıramaz. Sonuç : Biriken toplumsal enerji kendini patlatacağı güne doğru hızla ilerlemektedir.