onlar

suda balık, havada kuş

yerde karınca kadar çoktular

korkak, cahil, cesur, hakim

ve çocukturlar

ve kahreden ki

ve yaratan ki onlardır

destanımızda yalnız

onların maceraları vardır.



Nazım Hikmet 'Kuvay-ı Milliye Destanı'na bu bildik ve meşhur dizeleriyle giriş yapmıştır. Milli Kurtuluş Savaşı Destanını yazan Mehmet Akif'le birlikte iki şairden biridir.

Türk şiir sanatının yakın geçmişinde bu iki isme bir üçüncüsünü eklemlemek mümkün. Şair, yazar ve araştırmacı Mehmet Demirel Babacanoğlu 'Çukurova Kurtuluş Savaşı Destanı'nı yazdı.

Kurtuluşa giden yolda tarihi şiirleştirerek yeni ve kalıcı bir esere imza atan Mehmet Demirel Babacanoğlu, öğretmen- eğitmen kimliğinin de yardımıyla bugünün genç kuşaklarına şiirle yedirilmiş bir tarih dersi veriyor adeta.

Mekan, mahal ve tarih üçgeni içinde cereyan eden bütün olaylar, adeta bir tiyatro oyununa konu olacak şekilde dramatize edilerek, Mersin, Tarsus, Adana, Pozantı, Karaisalı, Kozan, Feke, Saimbeyli, Osmaniye, Kadirli, Dörtyol, Gaziantep ve Maraş resmediliyor.

Kitabının 'özsöz'ünde 'Eksiğimizi tama, azımızı çoğa sayınız' diyen Babacanoğlu, Çukurova'nın nasıl bereketli ve yeryüzü cenneti sayılabilecek kadar güzel bir coğrafyanın üzerinde kurulduğunu anlatarak giriyor esere.

Mitolojik Tanrı Uranus göğün yedinci katından bakarken Çukurova'yı görüyor. Uçsuz bucaksız yeşili ve nehirleriyle bu doğa harikasını tespit ettiğinde, 'bu zamana kadar nasıl olurda görmedim' diye hayıflandığı Çukurova'yı fethetmeleri için oğulları Adanus ve Sarus'u görevlendiriyor.

Düşman kuvvetleri kahrederek bölgeyi egemenlikleri altına alan Adanus'tan dolayı şehir Adana, Sarus'tan dolayı ise Seyhan olarak adlandırılıyor.

1944 yılında Karaisalı'nın İncirgediği köyünde doğan Mehmet Demirel Babacanoğlu, 1965 yılında Düziçi İlköğretim Okulu'nu bitirdi. Daha sonra 1988 yılında Anadolu Üniversitesi Önlisans Eğitimi alarak tahsil hayatını tamamladı.

31 yıllık öğretmenlik hayatı boyunca salt eğitimci kimliğiyle değil, Edebiyatçı kimliğiyle de Türk Edebiyatı'nın hizmetinde oldu.

Düz yazıları, şiirleri, tahlil ve Araştırmalarıyla her daim arı gibi üretken ve yaşama sevdalı kişiliğiyle, kendini yaşadığı topraklara adadı.

Yüreğindeki tam bağımsızlık ve özgürlük aşkı onu Kuvay-ı Milliye Destanı'nın Güney coğrafyasında cereyan eden tarihi vakaları yazmakla ödevli kıldı.

Kozanoğlu Doğan, Aydınoğlu Tufan ve Tekelioğlu Sinan beylerin kavim kardeşlerine ve torunlarına da bu yakışırdı zaten.

O'da kendine yakışanı yaptı ve Türk'ün Milli Kurtuluş Savaşı'nı şiirleştirerek milletine armağan etti.



toroslar azgın boğadır

yükselir kuzeyde

yücelerinde karlar

sarp kayalarında

kartallar oturur



Seçtiği cümle kurgusu, arı, duru Türkçesiyle, kolay okunan, okurunu sıkmayan, gereksiz anlam zorlamalarından kaçınan bir söylemi var Demirel Babacanoğlu'nun:



bir ucu silifke'den

bir ucu iskenderun'dan

çukurovayı kaplar

denize değer toroslar



bir ana gibi kucaklar çukurova'yı

kuşları, ceylanları yetiştirir

akıtır süt ırmaklarını

doyurur uygarlıkları



Bu dizelerde Nazım Hikmet'in şiir damarını, Orhan Kemal'in destansı anlatımını buldum. Hikmet'le Kemal'in sentezinden Babacanoğlu'nun özgün sesi yükseliyor sanki.

Birinci Dünya Savaşı'nın bitimiyle savaş tamtamları susmuyor, Türkiye'nin paylaşımı, Avrupa'nın hasta adamı ilan edilen Osmanlı ve sonrası;



işgal ettiler çukurova'yı

antep, maraş, urfa ve musul'u

anımsatınca fransızlar petersburg'u

teslim ettiler fransız'a çukurova'yı

çekildiler musul'a



Ve böylece kanlı işgal süreci başladı. Fransız lejyonun içinde Türkiye'nin güney coğrafyasına sirayet eden Ermeniler, yerli Ermenilerle birleşmekte gecikmedi. Komitacılar kanlı ve vahşi baskınlarla eşi ve benzeri görülmemiş katliam senaryolarını uygulama olanağı buldular.

Adana, Maraş ve Antep, Fransız emperyalizmine ve Ermeni Mezalimine karşı insanlığın en yüksek karakterdeki savaşımını başlattılar.

Her adım, her zerresi, her günü bir destan olacak bu savaş verilirken Kürt Tealiciler boş durmadılar. Türk milleti kendi milli coğrafyasını ve milli kimliğini koruma savaşı verirken fırsatı ganimete tahvil etmek isteyen bölücü bozguncular bugün olduğu gibi kara saplı bir hançer gibi Türk Milletinin sırtına saplandılar.

İhanet elbette bununla sınırlı kalmadı, yerli işbirlikçiler kadar Fransızın saflarında kendi milletine karşı savaşanlarda vardı.

Adana'da Kürt Reşit ve avanesi, Antep'te Mülk'lü Hacı Osman ve Çetesi…

Karşılarında olanlarda vardı elbet. Tahtalı Cami İmamı Külahizade Mehmet Efendi Adana'da, Maraş'ta Sütçü İmam, Antep'te Molla Mehmet.

Tam bir kargaşa ve kaos ortamı. Düzensiz birliklerin kendi başına buyruk halleri ve stratejisiz savaşları çok geçmeden Kuvay-ı Milliye'nin savaşı yönetmesiyle zafere dönüştü.

Mehmet Demirel Babacanoğlu'nun bu eseri, tarih boyunca çileli ve meşakkatli bir coğrafya olma özelliğini koruyan Anadolu'nun bundan sonra da pek rahat bir coğrafya olamayacağının ipuçlarıyla dolu.

Zira 'Türkiye, Türklerin iradesine terk edilemeyecek kadar önemli bir coğrafya' diyen Hristiyan-Emperyalist yayılmacılığı, Milli Kurtuluş Savaşı'nın üzerinden geçen 90 yıl boyunca gizli istek ve emellerinden hiçbir zaman taviz vermedi.

Yeni bir Kurtuluş Savaşı'nın maddi koşullarının yeniden oluştuğu günümüzde Büyük Atatürk'ün 'Gençliğe Hitabı'nda işaret ettiği noktadayız.

Mehmet Demirel Babacanoğlu'nun bu yapıtı bir Kurtuluş Mücadelesinin Kronolojik sıralamasından öte anlamlar taşıyor. Dizeler arasında yapılan derin sondaj ayrıntılarda gizli zaferin kodlarıyla dolu.

Bu eserin sindire sindire ve tekrar tekrar okunmasını…

Tıpkı basımlarının yapılarak her Çukurovalı'nın evinde yer alması gerektiğini ifade ediyorum.

Adana'lı bu kara yağız delikanlıyı kutluyor, karlı tiyenşanda zamanı soluyan gök gözlü börteçinderin yolunu aydınlatacak olanlara, gök tengriden bereketli bir yaşam diliyorum.