Çok uzun yıllardır tarımsal üretime ve hayvancılığa destek programları açıklanmakta ve bu nedenle yatırımcılara, üreticilere çeşitli destekler verilmekte. Ben bu yazımda yakın geçmişi mercek altına almaya çalışacağım.2009 - 2010 yıllarında GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi) ve DAP (Doğu Anadolu Projesi) kapsamında bölgemize çeşitli destek paketleri açıklandı ve özellikle yeni yatırımcılar desteklendi. Bu süreçte destek alanların bir çoğunun ortak özelliği zaten fazlasıyla mal varlıklarının olması ve yeterince zengin olmalarıydı. Amaç aile işletmelerinden daha ziyade profesyonel ve şirket bazlı tarım ve hayvancılık işletmelerinin kurulmasını desteklemekti. Böyle de oldu. 2009 yılından önce bölgemizde 500 sağmallık neredeyse hiç bir işletme yokken birden bire onlarcası kuruluverdi. Yatırımlar yapılırken neredeyse tüm yatırımcıların aklındaki soru "devletten ne kadar destek alabiliriz? Ve bu desteği nasıl olurda en yüksek tutara çıkarabiliriz" şeklindeydi. Bu amaca yönelik çok fazla emek sarf edildi ve destekler alındı. Bugün bu işletmelerin bir çoğu halen faaliyetine devam etmekte ancak bir çoğu da çok kısa süre sonra kapandı veya çeşitli nedenlerle kapatıldı. Burada amacım verilen destekleri ve bu desteği alanları yargılamak değil. Sonuçta bu işletmelerin açılması binlerce insana ekmek kapısı oldu ve sektöre ciddi katkılar sağladı.Burada dikkati çekmek istediğim asıl nokta şu. 2006 yılında doktora eğitimim nedeniyle Polonya'nın başkenti Varşova'da Varşova Tarım Üniversitesinde (SGGW - Szkoła Główna Gospodarstwa Wiejskiego) eğitim görüyorken Tarım Ekonomisi öğretmenimiz o dönemin Polonya Tarım bakanının danışmanıydı. Hatta bazen derste tarım bakanı aradığı için özür dileyerek dersten çıkar ve konuşup bir süre sonra geri dönerdi. Bir gün dersimize misafir öğretim üyesi olarak Norveç Tarım Bakanının danışmanı olan bir öğretim üyesi geldi ve dersin konusu "Ülkelerin tarımsal veya hayvancılık faaliyetleri yapmak isteyenlere ne gibi destekler, teşvikler verdiğiydi". Sınıfımızda; İspanya, Türkiye, İngiltere, Macaristan, İtalya, Slovenya, Çekya (o dönemde Çek Cumhuriyeti) Almanya, Belçika gibi ülkelerden sınıf arkadaşlarımız vardı. Herkes sırasıyla ülkelerinin destek ve teşvik programı hakkında bilgi verdi. Sıra Türkiye'ye geldiğinde doktora öğrencisi olduğum için sözcü olarak ben konuştum. Ve ülkemizdeki durumu olduğu gibi anlattım.Sonra ne oldu biliyor musunuz? Norveçli öğretim üyesi gülmeye başladı. Biz de Türkiye'nin yaptığı bazı hataları geçmişte yaptık. Yatırımcılara çok yüksek miktarda ve geniş imkanlar tanıdık. Ortada kurulmuş hiç bir yer yokken paralar verdik. Sonra baktık ki bu genelde kötüye kullanıldı hemen bu hatamızdan vazgeçtik dedi. Peki şimdi destek veya teşvik vermiyor musunuz? diye sorduğumda tabi ki veriyoruz ama ÜRÜNE DESTEK VERİYORUZ diye cevap verdi. Hatta bu amaçla bir fon kurduklarını ve paranın otomatikman bu fona düştüğünü ve daha sonra hak edişlere göre tarımsal veya hayvancılık faaliyet yürüten yetiştirici, üreticilere verildiğini anlattı.Anlatmaya çalıştığım tam olarak şu; Ülkemizde tabi ki büyük yatırımlar olmalı ve olacaktır. Ancak unutmayalım ki hayvancılık ve tarımsal üretimin aile işletmesi boyutu da çok önemlidir. Destek veya teşvikler sadece büyük holding, şirket veya toprak ağalarına değil aynı zamanda gerçekten bu işe gönül vermiş, gerçekten bu işi yapacak Ziraat Mühendisleri, Veteriner Hekimler ve küçük girişimcilere de verilmelidir. Ayrıca destekleme veya teşvikler yatırıma değil üretime verilmelidir. Örneğin; patates üreten bir yetiştirici patatesi üretip, satıp, faturasını alıp ürettiği miktar üzerinden destek almalıdır. Örneğin; besi danası besleyen bir besi işletmesi hayvanını yetiştirip, kesim yaptıktan sonra ürettiği karkas et miktarına göre faturasını alıp bunun üzerinden destek veya teşvik almalıdır. Bu sayede hem ülkenin çok kıymetli olan maddi olanakları kötüye kullanılmamış olur hem de üretici daha verimli ve iyi üretim için emek harcar. Üretici büyür, Türkiye büyür.