Gezi Parkıyla başlayan ve giderek devrimcileşen bir kalkışma var. Ve bu kalkışmanın içinde toplumun her kesiminden insan.. Yaşlı, genç, erkek, her mensubiyetten ve her siyasetten insan figürleri. Bu toplumsal olay toplumcu bir vakaya evrilirken, Başbakan o müthiş zekasını işletiyor, teşhis tamam "Çapulcular" sıra geliyor hiç bir devlet adamında olmayan hiddete... "Ben de 1 milyon kişi toplarım".. Burada sormak gerekiyor; ne yaparsın yani, milleti birbirine mi kırdırtırsın. Mesele "Bir kaç ağaç"tan "AKM'yi de yıkacağız"a ilerlerken, hazret müthiş projesini açıklıyor. "Büyük bir opera binası yapacağız" Sanki opera kültürü olan bir adammış gibi, bu eksikliğin sancılarını yaşayan biriymiş gibi. Hep sahtecilik başka bir şey yok. Salondaki izleyicilerden birinin cılız sesi imdadına yetişiyor. Başbakan bu kez dümeni başka bir tarafa kırıyor ve ekliyor, "Camii de yapacağız" gerilen yüz hatları "Alın işte" der gibi. Kulaklarınızdaki halkıyla cebelleşen devlet adamı uğultusu, yerini takunya seslerine bırakıyor. Taksim'deki eylemi ve onun yüreğinde biriken derinliği iyi okuyamayan Başkaban ve AKP kurmayları baltayı dizine vuruyor. Halk çapulculukla itham ediliyor. Devrimci durum giderek devrim durumuna evriliyor, yönetenler bu durumdan bihaber. Eğer AKP'lilerin dediği gibi olsaydı, dalga dalga yayılan bu başkaldırı hareketi sadece Taksim'le sınırlı kalırdı. Onlar, zannedildiği gibi bir kaç çapulcu olsaydı, o kitleselliğin içinde Cumhuriyetin münevverleri olmazdı. Bu eylemselliğin tozu ve dumanı içinde unutulmayacak ve her halükarda zihinlerde kalması gereken, öylesi kareler varki, Türk halkının geleceğini daha iyi okuması ve ittifak köprülerini kurarken, kimlere ne kadar güveneceği bilmesi açısından son derece önemli. Giderek daha despotik bir tavır alan ve faşistleşen AKP karşısında, bir diğer faşist unsur BDP'nin takındığı tavır evlere şenlik. Taksim olaylarını yorumlayan ırkçı ve faşist partinin sözüm ona genel başkanı "Biz orada ulusalcılarla, milliyetçilerle, ırkçılarla birlikte olmayacağız" derken aslında AKP - BDP ittifakının Türkiye'yi sürüklemek istediği derin çukuru işaret ediyordu. Çünkü o alanlarda hiç bir siyasi partinin bayrağı ya da işaretleri yoktu. Orada sadece Türk bayrakları ve Onuncu yıl marşı vardı. Çevresine, ağacına, değerlerine, yaşadığı çehreye, ülkesine sahip çıkanların başlattığı eylem göstere göstere gelen bir devrimin ayak sesleri gibiydi. O alanlarda ki; "Mustafa Kemal'in askerleyiz" sloganlarıyla başı dertte olanlara bir kaç güzel cevap daha veriliyordu. "Türkiye Türktür, Türk kalacak" ve Cumhuriyetin yüce ideolojisi "Türkiye laiktir, laik kalacak" bu satır araları önemli. Elbette o kitlenin bütün Türkiye'ye ve Dünya'ya taşıdığı mesaj bölücüleri ve gericileri tatmin etmeyecektir. AKP'yi ve BDP'yi rahatsız eden her eylem ve her söylem, bilinizki Türkiye'nin yararınadır. 54 ayrı şehirde 235 ayrı eylemle devrimci pratiğini ortaya koyan halk, yeniden özgüvenini tazeleyerek, tarihsel kimliğine yeni bir onur madalyası takmayı da başarmıştır. Çeşitli kumpaslarla ordusu lağvedilmiş, emperyalizme karşı direnen devrimci ordunun devrimci karargahı hapishanelere doldurulmuş, aydınları ve yurtseverleri esir edilmiş o halk, devrimi tarihsel birikimi ve pratiği ile her zaman gündeminde tutacaktır. Bu onurlu duruşun kararlılığı ve inancı, ilerleyen zamanda ise düşünce ve doğrultu tutarlılığını bir türlü yakalayamayan BDP Genel Başkanı'na da geri adım attırmış vedahi emparyalizmin kuklası bir diğer kuklaya, "Hükümet bu sese kulak vermelidir" dedirtmiştir. Bu eylemler halka rağmen hiç bir şeyin olmayacağını, Türkiye'nin sahiplerinin olduğunu, devletin de, ülkenin de sokakta bulunmadığını, zor kurulan Cumhuriyetin kolay yıkılmayacağını, içerdeki ve dışardaki ihanet şebekelerine göstermiştir. Her halükarda söylediğimiz; bir diyalektik gerçeği yineliyoruz. Devrimci durum devrim durumuna gebedir. Devrimin maddi alt yapısı, inanç ve kararlılığı oluşturan üst yapıyla birleşmiştir. Tarih boyunca devrimci karakteri birikimi ve pratiği olan Türk Milletini Türk ordusundan mahrum bırakarak, zulmü ebedilemek isteyenler, Taksim'den bütün Türkiye'ye yayılan eylemlerle "Ordu yoksa, halk var" demiştir.