"Devesiyle birlikte yürümekte olan bir çöl insanı güçlükle hareket eden, susuzluktan ölmek üzere olan bir adama rastlamış.Adam Allah rızası için su istemiş. Devesinden inip bir çare adama suyundan vermiş. Suyu içen adam birden çöl insanını ittiği gibi deveye atlayıp kaçmaya başlamış. Çöl insanı arkasından bağırmış:-"Tamam deveyi çalıyorsun ama senden bir ricam var. Sakın bu olandan kimseye bahsetme."Bu isteği anlamsız bulan hırsız şaşırmış ve neden diye sormuş…– Eğer bu yaptığını anlatırsan, bu dilden dile yayılır ve insanlar bir daha çölde yardıma muhtaç birini görünce yardım etmezler."Öyle zamanlar, öyle anlar, öyle hassasiyetleriniz vardır ki, yaşadıklarınızı kimseye anlatamazsınız.Siz sustukça o çoğalır, o çoğaldıkça boğazınız da düğümlenip tabir yerindeyse dilinizi şişirir.Siz kan kusup kızılcık şerbeti içtiğinizi düşünedurun bir süre sonra; sizin hassasiyetlerinizin, hasletlerinizin muhataplarınızda bir haysiyetinin olmadığını görür üzülürsünüz.Sizin koruyup kollayıp, toz konduramadıklarınızın zarar görmemesi için gayret gösterdiklerinizin aslında o olmadığını görüp kahrolursunuz.Sizin kutsadığınız değerlerin başkaları için bir menfaat kaynağı olduğunu görür mahvolursunuz.Mabede çevirdiğiniz, terk etmeyi ihanet olarak beyninize kazıdığınız, biz olabilmek için kendinizi paraladığınız yapıların başkaları için "ben olabilme" yolun da bir basamak olduğunu görür tüm inançlarınızı yitirirsiniz.Sizin zarar görmemesi için her türlü riske girdiğiniz , düşman edindiğiniz, davalaştırdığınız yapıların , kuşatılmış olduğunu gördüğünüz de boşa kürek çektiğinizi anlarsınız.Değerli dostlar, Allah yarattıkları içinde sadece insanoğluna düşünme düşündüklerini uygulama kabiliyeti vermiş.Yaşadıklarından yada yaşanmışlıklardan ders çıkaramayan insan' ya beyinsiz ya da akılsız olması lazım, insan ömrü ne'ki her şeyi tecrübe etmeye ömrü yetsin.Hiçbirimizin ne çöldeki bilge kişi kadar öngörüsü, ne Mevlana-Yunus kadar ya da hoşgörüsü nede Sultan Süleyman kadar uzun ömrü olsun.Şahit olduğumuz ya da maruz kaldığımız kötülükleri mezara götürecek kadar sabırlı olabileceğimizi de düşünmüyorum.Bu durumlarda cevabı en zor ve kendi kendimize en çok sorduğumuz şey, "neyi niçin koruyoruz, kimin için susuyoruz" sorudur.Ne kadar önemliyiz ne kadar değerliyiz kendi kendimize sorar dururuz.Bir insan size kötülük ediyorsa sessiz kalmak akıllıca olabilir, ama herkese yapıyorsa buna susmak haksızlık karşısında dilsiz şeytan olmaktan farksızdır.Aynı kaderi yaşadığımız insanlarla vereceğiniz tepki (geçte olsa) ileride yapılacak olumsuzlukların önüne geçecektir.Kıymet bilmeyenlere ve hatta kuyunuzu kazanlara verilen kıymet israftır haramdır.Bazen sizin nerede olduğunuzdan çok insanların sizi nerede gördüğü önemlidir.Siz ısrarla orada değilim deseniz de muhterisler nerede konumlandırırsa orada görülürsünüz.O durumlarda kendinizi ispat yerine, karşıya geçip "evet buradayım" demek daha anlamlı olacaktır.Korktuğunuzu yaşamak yerine, korkulanı başlarına getirmek en doğrusu olacaktır.Bizlerde bu durumda yol ayrımındayız.Kalmak mı kolay gitmek mi, kalmamız için gayret mi gösterilmiş, gitmemiz için kapımı aralanmış.Bakıp görüp değerlendireceğiz.Mücadele etme şansımız varsa kalıp sonuna kadar devam edeceğizYok vakit daha fazla vebale ortak olmamak, daha çok günaha sessiz kalmamak adına gitmeyi gerektiriyorsa arkamıza bakmadan çekip gideceğiz.Şimdiye kadar inandığımız değerler uğruna bir savaş verdik ama ölene kadar her şeyi unutup dilsiz şeytan olma sözü vermedik.Şimdiye kadar çöldeki bilgenin buyurduğuna uyduk başımıza gelenleri başkalarına kötü örnek olmasın diye başkalarına anlatmadık.Bundan sorası için aynı hoşgörü içinde olamayacağız.Hz. Peygamberin ;“Bir kötülük gördüğünüz zaman elinizle, gücünüz yetmezse dilinizle, ona da gücünüz yetmezse kalben buğz ediniz.” buyruğuna uyup gereğini yapacağız.