Toplumsal kargaşa, belirsizlik, korku, kaos ve güven eksikliği. Bütün bu saydığımız faktörler kimin işine yarar ? Elbette bu saydığımız olumsuzlukların yaratacağı ruhunu kaybetmiş millet yapısıyla, uluslararası planlara uygun maddi zemini kullanacak olan güç odaklarına. Yani emperyalizme. Çünkü toplumsal barış ve siyasal istikrar emperyalizmin ölümüdür. O kandan, kargaşadan ve kaostan beslenir. Kimi farklı başkentlerin meşum planları hedefteki ülkeler için işlemeye başlayacaksa, önce siyaset istikrardan uzaklaşacak sonrasında ise toplumsal huzur bozulacaktır. Ondan sonrası malum. Gir oy, çık oyna. Ortadoğudan, Kuzey Afrikaya kadar uzanan paralelin hangi çıkarlara hizmet ettiğini zannediyorsunuz ? Peki, Türkiye bu emperyal şiddet sarmalının dışında kalabilir mi ? Ya da bir başka söylemle bu sömürgeci Evangelist korsanların yeni dünya düzeni adı altında Ortadoğu halklarıyla birlikte Türklere dayattığı iktisadi ve iktisat dışı cebrine karşı bağımsız politikalar üretebilir mi ? Bir kere Türkiyenin emperyalizmin planlarına karşı gerekli olan direnci hayata geçirebilmesi için günümüz koşullarında ihtiyaç duyduğu en hayati şeyin ne olduğunu kavraması şart. Bu gerek ve şartın cevabını bize, Büyük devrimci, toplumsal ve siyasal önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet devletini kurarken ifade etmişti. YURTTA BARIŞ, CİHANDA BARIŞ. Bu söylem kuru bir ifade değildi. Ortadoğu, Kafkaslar, Doğu Akdeniz ve Balkanlar gibi sosyal, siyasal ve tarihsel zeminin son derece oynak ve hareketli olduğu bir ateş çemberinde devlet kurmanın ve aynı zamanda bu coğrafyada milletleşmenin de kodlarıydı. Oysaki iç barışla toplumsal kardeşliği ve dayanışma duygusunu nasıl kuvvetlendireceğimizi ve bundan bahisle milli birliğimizi hangi koşullarda sağlayacağımızı Atatürkün o eşsiz öğretisinde bulabilirdik. Yine aynı öğretinin devamında, komşularıyla iyi niyet karşılıklı saygı ve hakkaniyete dayalı ilişkilerin bir sonucu olarak efrafında bir barış kuşağı oluşturan Türkiyenin bir taraftan iç istikrarını kazanırken, diğer taraftan dış istikrarını sağladığını görebilirdik. Ancak 1950 seçimleriyle başlayan karşı devrimci sürecin 2015 seçimleriyle nasıl dibe vurma sürecine dönüştüğünün acı meyvesi giderek Suriyelileşen devlet ve millet yapısının son halkası Ankara patlaması oldu. Bu hayiyle Ankara patlaması toplumsal çözülmenin ve ruhunu kaybetmiş devletin yitik ilanıdır.