Uzun süredir televizyonlara ve halkın karşısına çıkmayan Esat'ın geçen gün televizyona çıkması yine olay oldu. Bir ara hatırlarsanız televizyonlar gece gündüz Suriye ile yatıp kalkıyordu. Biz burada ''Katil Esat gitsin'' diye tepinirken, asıl Suriye'de neler olduğu konusunda neredeyse hiçbir fikrimiz olmadığının farkında mısınız? Suriye'de neler oluyor dersek, resmi ağızlara göre: Katil diktatör barışçıl protestoculara şiddet kullandı, masum halkı katletti, halk da meşru bir müdafaa ile diktatöre karşı ayaklandı ve haklı bir direniş başlattı. Fakat gerçekten işin doğrusunu biliyor muyuz yoksa sadece belli medyanın bilmemizi istedikleri kadarını mı biliyoruz?
----------------Geçen sene mart ayında TRT'de izlediğim bir programı hatırladım. Suriye'de silahlı çatışmalar yeni yeni başlamıştı. TRT muhabirleri Şam'da sokaklarda gezip halka durum hakkında ne düşündüklerini soruyorlardı. Programda yer alan herkes bu insanların terörist olduğunu, çıkan olayların Suriye'yi bölmeye çalışan dış güçlerin işi olduğunu söylemişlerdi. Hepsi Esat'ı çok sevdiklerini, Türk halkını çok sevdiklerini söylüyorlardı fakat Türkiye'yi aleyhlerinde bir duruş aldığı için kınadıklarını eklemeyi hiç ihmal etmiyorlardı. Tabii bu sıralar henüz Türkiye muhaliflere açıktan destek vermiyordu, işin söylem kısmında idi. Bu programı yayınlayan devletimizin resmi kanalı. Resmi politikamız ise ortada.
--------------------Bunun üstünden birkaç ay geçti ve bir televizyon kanalı bu kamuflaj kıyafetli sakallı ''direnişçi'' lerden birini ana haber bültenine çıkardı. Haberciler bu adamı gündüz elinde kalaşnikofla Suriye sınırları içerisinde bir posta merkezini ele geçirip tekbir getirirken görüntülemişti. Aynı günün akşamı bizzat aynı haberciler, aynı adamı, aynı kamuflajlı kılığıyla Hatay şehir merkezinde aylak aylak gezerken görüntüledi ve adamın tek eksiği kalaşnikof tüfeği idi. Bu adam da pişkin pişkin televizyona röportaj veriyor, Başbakanımıza ve Türk milletine teşekkürler yağdırıyordu. Yetkililer ne kadar kabul etmeseler de Türkiye'nin bu isyancılara her türlü desteği verdiğini bütün dünya biliyor.
----------------Şunu da ekleyelim ki bu silahlı direnişçilerin önemli bir kısmının (özellikle televizyonlarda izlediklerimiz) radikal islamcı cihat savaşçıları olduğu her hallerinden belli. Kendileri de bu tarihe kadar bunu kameralara söylemekten hiç çekinmediler. Suriye'ye şeriat getireceğiz diyen de oldu, kafir Esat'ı öldürmeye geldik diyen de oldu ama demokrasiden söz eden pek olmadı. Onu Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan'ın desteklediği Suriye'nin Dostları isimli muhalifler grubu devralmıştı sanki. Her neyse, bu adamların önemli bir kısmının radikal İslamcı ve El-Kaide bağlantılı olduğunu sağır sultan bile öğrendi, tekrara lüzum yok. Geçenlerde Amerika bu Suriyeli örgütlerden El-Nusra adlı olanı El-Kaide organı olduğu gerekçesiyle terör örgütü listesine aldı ki bu da önemsiz bir detay değil. Batı güçleri Esat'ı devirmek isterken bir yandan da gerçekten bu iş başarılırsa Esat'ın kimyasal silahları bu teröristlerin ellerine geçerse ne yaparız planları içerisindeler. Bugün Türkiye'nin güney sınırının hemen ötesinde PKK bayrakları dalgalanıyor. Peki ya Esat gerçekten giderse ne olacaktır? Devletimizin bu konuda bir stratejisi veya ön görüsü var mıdır acaba? Zira görünürde birşey yok. Irak'ta Saddam ortadan kaldırılınca nasıl Türkiye için bu iyi olmadıysa Suriye'den Esat gidince bunun Türkiye için iyi olmasını beklemek en hafif deyimle saflıktır. Bu saatten sonra Esat gitse de kalsa da Türkiye ve Gaziantep için iyi olmayacağı kesin. Esat giderse Irak gibi Suriye'ye de istikrar gelemeyecek, Türkiye'nin güney sınırında bölgesel bir kürt yönetimi yükselecektir. Hele de güneyde aşırı dinci bir yönetim yükselirse bu Türkiye'nin çıkarına olmayacaktır. Esat kalırsa, Türkiye'ye zarar vermek için elinden geleni yapacak ve Türkiye bir düşman kazanmış olacak. Fakat en başından beri, beğenmediğimiz İsmet İnönü'nün ikinci dünya savaşında uyguladığı iki tarafa da yaklaşmayan bir denge politikası izlenmesi Türkiye için en yararlısı olacaktı. Hem hükümet muhaliflerinden batının güdümüne girdiği şeklinde eleştirilere maruz kalmayacaktı, hem de dökülen masum insanların kanı Türkiye'nin eline bulaşmayacaktı. Güney sınırlarımızdaki istikrar bozulmayacak, top mermileri sınırlarımıza yağmayacak jetimiz düşürülüp pilotlarımız şehit olmayacaktı. Türkiye elini kazanacak şekilde değil, her ihtimalde kaybedecek şekilde oynamış oldu.
--------------------GAZİANTEP'TE KÜÇÜK SURİYE MAHALLELERİ
Bugün Gaziantep'te küçük Suriye mahalleleri ortaya çıktı. Suriye plakalı araçlar günlük hayatımızın bir parçası haline geldi. Suriye meselesi ile ilgili geçen sene yaşadığımız en trajikomik manzaralardan bir tanesi ise vizesiz, süresiz ve kayıtsız olarak ülkemize kabul ettiğimiz binlerce Suriyeli mülteci yüzünden halk huzursuz olunca polisin kapı kapı dolaşarak bu mültecileri araması ve bulduklarına ''e artık gidin'' demeye çalışması idi. Devletimizin biz vatandaşlara böyle küçük mizah sunumları yapması gerçekten çok hoş.
---------------------------------------------------------Her neyse, asıl konuya dönersek; televizyona gündüz Suriyede savaşırken, gece Hatay'da gezerken yansıyan direnişçiler vakasının üzerinden çok geçmedi ki Suriye'den yeni görüntüler dünya gündemine bomba gibi düştü. Kamuflajlı direnişçiler Suriye devlet dairelerinde çalışan memurları kamyonet kasalarında mahkemeye çıkarıyor, oracıkta hüküm verilip memurlar derhal kalaşnikofla taranmak suretiyle infaz ediliyorlardı. Yine aynı zamanda ortaya çıkan diğer görüntülerde ise 'meşru müdafa' yapan direnişçiler bir devlet binasını ele geçirmiş, içeride çalışanları ve tutukladıkları insanları binanın çatısından aşağıya atmak suretiyle infaz ediyorlardı. Aşağıdaki direnişçiler ise bu kan gölünün önünde sloganlar atıp neredeyse bayram ediyorlardı. Bu inanılmaz barbarlığı gördükten sonra inanın insanlığımdan utandım. Bahsettiğim görüntülerin hepsini ve daha fazlasını internette bulabilirsiniz ki haber sitelerinde dahi yayınlandı.
---------------------------------------------------------Bir mücadele veriliyorsa, önemli olan sadece o mücadelenin ne için ve kime karşı yapıldığı değildir. Mücadelenin NASIL yapıldığı en az bunlar kadar önemlidir. Yerden göğe kadar haklı bir direniş bile yürütüyor olsanız bu size yukarıda bahsettiğim vahşet ve insanlık suçlarını yapmanızı haklı gösteremez. Tam tersine o vahşet ve cinayetler haklı davanızın kalkanınızı yırtar geçer ve davanız bütün geçerliliğini yitirmiştir artık. Artık o mücadele kirletilmiştir. Sorgusuz sualsiz belki de masum insanları infaz edebilen, ölüm cezasını bina çatılarından insan atarak yerine getirebilen varlıklar o saatten sonra haklı direnişçiler değillerdir. Bu barbarlar Suriye halkının gerçek temsilcileri olamaz. Olsa olsa profesyonel katiller olabilirler ve bu katilleri doğrudan veya dolaylı olarak destekleyen, eline silah, emrine konteyner kent veren herkes de en az bu katiller kadar kirlenmiştir.
--------------------Bence hepimiz durup olup bitene bir bakmalıyız. Bir tarafta görsel basına yansımasa da protestocuları engelleyen tutuklayan ve işkenceler de yaptığı öne sürülen Esat rejimi. Diğer tarafta ise El-Kaide bağlantılı aşırı dinci militanlar aracılığı ile isyanı devam ettiren muhalifler cephesi. Bu tarafın yaptığı vahşet kendi kameralarından ayan beyan dünyaya yansıdı. İki tarafın da destekçisi çok. Zaten Esat halktan da destek almasa idi 21 ay dayanamazdı. Esat zalimin teki olsa da karşısındaki isyancıların da benim gözümde ondan aşağı kalır yanı yok. Hatta barbarlıkta Esat'ı sollamışlar bile. Türkiye'deki resmi ağızların ''Suriye halkının meşru temsilcileri'' olarak kabul ettiği fakat o inanılmaz suçları gerçekleştiren mahluklara destek olan bir ülkenin vatandaşı olmaktan ben insan olarak utanıyorum.
-------------------- Bugün yanıbaşımızda Suriye'de savaş tüm hızıyla devam ediyor. Fakat farkında mısınız ne bir haber, ne bir görüntü, ne de bilgi bize ulaşıyor. Esat bunları engelliyor diyebilirsiniz ama Esat Nisan 2011'den beri haber kanallarını ve gazetecileri engelliyor ve iletişim kanallarını kapalı tutuyor. Buna rağmen Suriye'de olan biten herşey bize ulaşıyordu. Bugün ise sıfır. Bu mantıkla bilgi edinmemizi başka bir kanal engelliyor diye düşünmek de yanlış olmaz. Şunu kabul etmeliyiz ki; bizler sadece ve sadece medyanın bize sunduğu kadarını bilebiliriz. Medya ve onları kontrol eden güçler neyi nasıl bilmemizi istiyorlarsa onu bilebiliriz. Anlaşılan birileri bizim konu hakkında bilgi edinmemizi istemiyor.
--------------------Ne yazık ki Suriye halkının gerçek temsilcisinin kim olduğunu bilmek şu anda mümkün değil. Fakat emin olun Suriye halkının gerçek temsilcileri Suriye'deki iç savaşı kazanacaklardır. Çünkü: ''Tarihi kazanan taraf yazar.''
Uzun süredir televizyonlara ve halkın karşısına çıkmayan Esat'ın geçen gün televizyona çıkması yine olay oldu. Bir ara hatırlarsanız televizyonlar gece gündüz Suriye ile yatıp kalkıyordu. Biz burada ''Katil Esat gitsin'' diye tepinirken, asıl Suriye'de neler olduğu konusunda neredeyse hiçbir fikrimiz olmadığının farkında mısınız? Suriye'de neler oluyor dersek, resmi ağızlara göre: Katil diktatör barışçıl protestoculara şiddet kullandı, masum halkı katletti, halk da meşru bir müdafaa ile diktatöre karşı ayaklandı ve haklı bir direniş başlattı. Fakat gerçekten işin doğrusunu biliyor muyuz yoksa sadece belli medyanın bilmemizi istedikleri kadarını mı biliyoruz? Geçen sene mart ayında TRT'de izlediğim bir programı hatırladım. Suriye'de silahlı çatışmalar yeni yeni başlamıştı. TRT muhabirleri Şam'da sokaklarda gezip halka durum hakkında ne düşündüklerini soruyorlardı. Programda yer alan herkes bu insanların terörist olduğunu, çıkan olayların Suriye'yi bölmeye çalışan dış güçlerin işi olduğunu söylemişlerdi. Hepsi Esat'ı çok sevdiklerini, Türk halkını çok sevdiklerini söylüyorlardı fakat Türkiye'yi aleyhlerinde bir duruş aldığı için kınadıklarını eklemeyi hiç ihmal etmiyorlardı. Tabii bu sıralar henüz Türkiye muhaliflere açıktan destek vermiyordu, işin söylem kısmında idi. Bu programı yayınlayan devletimizin resmi kanalı. Resmi politikamız ise ortada. Bunun üstünden birkaç ay geçti ve bir televizyon kanalı bu kamuflaj kıyafetli sakallı ''direnişçi'' lerden birini ana haber bültenine çıkardı. Haberciler bu adamı gündüz elinde kalaşnikofla Suriye sınırları içerisinde bir posta merkezini ele geçirip tekbir getirirken görüntülemişti. Aynı günün akşamı bizzat aynı haberciler, aynı adamı, aynı kamuflajlı kılığıyla Hatay şehir merkezinde aylak aylak gezerken görüntüledi ve adamın tek eksiği kalaşnikof tüfeği idi. Bu adam da pişkin pişkin televizyona röportaj veriyor, Başbakanımıza ve Türk milletine teşekkürler yağdırıyordu. Yetkililer ne kadar kabul etmeseler de Türkiye'nin bu isyancılara her türlü desteği verdiğini bütün dünya biliyor. Şunu da ekleyelim ki bu silahlı direnişçilerin önemli bir kısmının (özellikle televizyonlarda izlediklerimiz) radikal islamcı cihat savaşçıları olduğu her hallerinden belli. Kendileri de bu tarihe kadar bunu kameralara söylemekten hiç çekinmediler. Suriye'ye şeriat getireceğiz diyen de oldu, kafir Esat'ı öldürmeye geldik diyen de oldu ama demokrasiden söz eden pek olmadı. Onu Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan'ın desteklediği Suriye'nin Dostları isimli muhalifler grubu devralmıştı sanki. Her neyse, bu adamların önemli bir kısmının radikal İslamcı ve El-Kaide bağlantılı olduğunu sağır sultan bile öğrendi, tekrara lüzum yok. Geçenlerde Amerika bu Suriyeli örgütlerden El-Nusra adlı olanı El-Kaide organı olduğu gerekçesiyle terör örgütü listesine aldı ki bu da önemsiz bir detay değil. Batı güçleri Esat'ı devirmek isterken bir yandan da gerçekten bu iş başarılırsa Esat'ın kimyasal silahları bu teröristlerin ellerine geçerse ne yaparız planları içerisindeler. Bugün Türkiye'nin güney sınırının hemen ötesinde PKK bayrakları dalgalanıyor. Peki ya Esat gerçekten giderse ne olacaktır? Devletimizin bu konuda bir stratejisi veya ön görüsü var mıdır acaba? Zira görünürde birşey yok. Irak'ta Saddam ortadan kaldırılınca nasıl Türkiye için bu iyi olmadıysa Suriye'den Esat gidince bunun Türkiye için iyi olmasını beklemek en hafif deyimle saflıktır. Bu saatten sonra Esat gitse de kalsa da Türkiye ve Gaziantep için iyi olmayacağı kesin. Esat giderse Irak gibi Suriye'ye de istikrar gelemeyecek, Türkiye'nin güney sınırında bölgesel bir kürt yönetimi yükselecektir. Hele de güneyde aşırı dinci bir yönetim yükselirse bu Türkiye'nin çıkarına olmayacaktır. Esat kalırsa, Türkiye'ye zarar vermek için elinden geleni yapacak ve Türkiye bir düşman kazanmış olacak. Fakat en başından beri, beğenmediğimiz İsmet İnönü'nün ikinci dünya savaşında uyguladığı iki tarafa da yaklaşmayan bir denge politikası izlenmesi Türkiye için en yararlısı olacaktı. Hem hükümet muhaliflerinden batının güdümüne girdiği şeklinde eleştirilere maruz kalmayacaktı, hem de dökülen masum insanların kanı Türkiye'nin eline bulaşmayacaktı. Güney sınırlarımızdaki istikrar bozulmayacak, top mermileri sınırlarımıza yağmayacak jetimiz düşürülüp pilotlarımız şehit olmayacaktı. Türkiye elini kazanacak şekilde değil, her ihtimalde kaybedecek şekilde oynamış oldu. GAZİANTEP'TE KÜÇÜK SURİYE MAHALLELERİ Bugün Gaziantep'te küçük Suriye mahalleleri ortaya çıktı. Suriye plakalı araçlar günlük hayatımızın bir parçası haline geldi. Suriye meselesi ile ilgili geçen sene yaşadığımız en trajikomik manzaralardan bir tanesi ise vizesiz, süresiz ve kayıtsız olarak ülkemize kabul ettiğimiz binlerce Suriyeli mülteci yüzünden halk huzursuz olunca polisin kapı kapı dolaşarak bu mültecileri araması ve bulduklarına ''e artık gidin'' demeye çalışması idi. Devletimizin biz vatandaşlara böyle küçük mizah sunumları yapması gerçekten çok hoş. Her neyse, asıl konuya dönersek; televizyona gündüz Suriyede savaşırken, gece Hatay'da gezerken yansıyan direnişçiler vakasının üzerinden çok geçmedi ki Suriye'den yeni görüntüler dünya gündemine bomba gibi düştü. Kamuflajlı direnişçiler Suriye devlet dairelerinde çalışan memurları kamyonet kasalarında mahkemeye çıkarıyor, oracıkta hüküm verilip memurlar derhal kalaşnikofla taranmak suretiyle infaz ediliyorlardı. Yine aynı zamanda ortaya çıkan diğer görüntülerde ise 'meşru müdafa' yapan direnişçiler bir devlet binasını ele geçirmiş, içeride çalışanları ve tutukladıkları insanları binanın çatısından aşağıya atmak suretiyle infaz ediyorlardı. Aşağıdaki direnişçiler ise bu kan gölünün önünde sloganlar atıp neredeyse bayram ediyorlardı. Bu inanılmaz barbarlığı gördükten sonra inanın insanlığımdan utandım. Bahsettiğim görüntülerin hepsini ve daha fazlasını internette bulabilirsiniz ki haber sitelerinde dahi yayınlandı. Bir mücadele veriliyorsa, önemli olan sadece o mücadelenin ne için ve kime karşı yapıldığı değildir. Mücadelenin NASIL yapıldığı en az bunlar kadar önemlidir. Yerden göğe kadar haklı bir direniş bile yürütüyor olsanız bu size yukarıda bahsettiğim vahşet ve insanlık suçlarını yapmanızı haklı gösteremez. Tam tersine o vahşet ve cinayetler haklı davanızın kalkanınızı yırtar geçer ve davanız bütün geçerliliğini yitirmiştir artık. Artık o mücadele kirletilmiştir. Sorgusuz sualsiz belki de masum insanları infaz edebilen, ölüm cezasını bina çatılarından insan atarak yerine getirebilen varlıklar o saatten sonra haklı direnişçiler değillerdir. Bu barbarlar Suriye halkının gerçek temsilcileri olamaz. Olsa olsa profesyonel katiller olabilirler ve bu katilleri doğrudan veya dolaylı olarak destekleyen, eline silah, emrine konteyner kent veren herkes de en az bu katiller kadar kirlenmiştir. Bence hepimiz durup olup bitene bir bakmalıyız. Bir tarafta görsel basına yansımasa da protestocuları engelleyen tutuklayan ve işkenceler de yaptığı öne sürülen Esat rejimi. Diğer tarafta ise El-Kaide bağlantılı aşırı dinci militanlar aracılığı ile isyanı devam ettiren muhalifler cephesi. Bu tarafın yaptığı vahşet kendi kameralarından ayan beyan dünyaya yansıdı. İki tarafın da destekçisi çok. Zaten Esat halktan da destek almasa idi 21 ay dayanamazdı. Esat zalimin teki olsa da karşısındaki isyancıların da benim gözümde ondan aşağı kalır yanı yok. Hatta barbarlıkta Esat'ı sollamışlar bile. Türkiye'deki resmi ağızların ''Suriye halkının meşru temsilcileri'' olarak kabul ettiği fakat o inanılmaz suçları gerçekleştiren mahluklara destek olan bir ülkenin vatandaşı olmaktan ben insan olarak utanıyorum. Bugün yanıbaşımızda Suriye'de savaş tüm hızıyla devam ediyor. Fakat farkında mısınız ne bir haber, ne bir görüntü, ne de bilgi bize ulaşıyor. Esat bunları engelliyor diyebilirsiniz ama Esat Nisan 2011'den beri haber kanallarını ve gazetecileri engelliyor ve iletişim kanallarını kapalı tutuyor. Buna rağmen Suriye'de olan biten herşey bize ulaşıyordu. Bugün ise sıfır. Bu mantıkla bilgi edinmemizi başka bir kanal engelliyor diye düşünmek de yanlış olmaz. Şunu kabul etmeliyiz ki; bizler sadece ve sadece medyanın bize sunduğu kadarını bilebiliriz. Medya ve onları kontrol eden güçler neyi nasıl bilmemizi istiyorlarsa onu bilebiliriz. Anlaşılan birileri bizim konu hakkında bilgi edinmemizi istemiyor. Ne yazık ki Suriye halkının gerçek temsilcisinin kim olduğunu bilmek şu anda mümkün değil. Fakat emin olun Suriye halkının gerçek temsilcileri Suriye'deki iç savaşı kazanacaklardır. Çünkü: ''Tarihi kazanan taraf yazar.''