Fransa Parlamentosunun çam deviren kararı karşısında hiç şaşırmadım. Tarih boyunca alçaklıkta sınır tanımayan, katliamları seriye bağlayan Fransa'nın pişkinliğine karşın, Türklerin ikili ilişkilerdeki dozaj ve mesafe ayarındaki kabiliyetsizlikleri birer klasik.

Biz Türkler ya karşımızdaki milletlere hak ettiğinin çok ötesinde payeler verir, dostluğu abartırız. Milletlerarası ya da ikili ilişkilerde kendimizi duygusala bağlayarak olması ve korunması gereken mesafeleri yerle bir ederek can ciğer kuzu sarması oluruz.

Ya da ilk sükût-u hayalde yerin dibine batırırız.

Söyleyecek o kadar çok şeyim, eyleme geçirecek o kadar çok planım var ki. Ne yazık ki dilim lal.

Ancak bir gazete sütunundan sesimi yükseltme olanağından başka çarem olmadığı içindir ki sustum.

Zira ne bir milletvekiliyim, ne de sorumlu bir makamda. Hal böyle olunca ne söylediklerimizin bir ehemmiyeti olur, ne de ciddiyetle dinlenme şansımız.

Bu mesele Valery Boyer'in iç dünyasıyla başlayıp bitecek bir mesele değil. Tarihsel, sosyal, dinsel, siyasal boyutlarıyla kökleri oldukça derinlerde saklanmış bir mesele.

Şimdi, tarihçiler de dahil kamuoyunun gözünden kaçan bir gerçeği ifade ediyorum. Avrupa içlerine kadar uzanmış tek Türk menşeyli İmparatorluğun Osmanlı olduğu zannedilir. Halbuki bu tamamıyla yanlış bir tanı, eksik bir bilgidir.

Türkler Avrupa'yı kıta tarihi boyunca etkilemiş olan üç ayrı İmparatorluk kurmuştur. Türk akınları bütün kıta Avrupa'sının bugünkü etnik coğrafyasını değiştirecek kadar etkili olmuştur.

Bugünkü Avrupa Birliği'nin temellerini atanlarda Fransızlardır.

Fransa Kral naibi Maximillien Sully'nin kaleme aldığı metin, bugün hayaliyle kapısında beklediğimiz AB'nin ilk fikri tohumlarıdır.

En büyük dayanç noktası ise 'Şeytanın çocukları olan Türklerin durdurulması, Avrupa'nın yaklaşan İslam tehdidine karşı kendini savunma refleksidir.'

Bunlar ve daha teferruatlı tarihsel bilgiler benim kaleme aldığım 'Misyonerlik Vizyonundaki Haçlı Hareketi' adlı kitabımda fazlasıyla mevcut.

Bunları şimdilik kaydıyla bir kenara bırakıp, Fransa Parlamentosunun son marifetini analize koyulurken, mevcut siyasi iktidarın meselenin neresinde durduğunu da irdelememiz gerekir diye düşünüyorum.

Ermeni Soykırımı yasa tasarısının geçtiği otuzun üstünde ülke var. Ancak 'Soykırım Yoktur' demenin suç olduğu tek ülke İsviçre'dir. Şimdilerde cezai müeyyide gerektirecek bu yasayı parlamentosundan geçirerek uygulamaya koyacak 2. ülke ise Fransa'dır.

Yani Fransa bu konuda ilk değildir. Gelelim İsviçre'ye, bu yasayı delen ve birebir mücadele veren Doğu Perinçek hükümetin yapamadığı görevi üstlenerek 'Talat Paşa Komitesiyle' uzun soluklu bir mücadele de bulundu. Şimdi hapishanede.

Oğul Mehmet Perinçek ise on yıl boyunca Sovyetler Birliği'ne ve Rus İstihbarat birimlerine ait gizli arşivleri taradı Ermeni Soykırımı olmadığını milletlerarası yazışma ve raporlarla ispat etti.

Onunda akıbeti hapishane.

Mehmet Perinçek akademisyen tarihçi kimliğiyle sadece Türkiye'de değil bütün dünyada takdirle izlenen bir bilim adamı olmasına karşın, belki de bunun ayırdında olmayan ve önemini yeterince tartamayan tek kamuoyu Türkler.

Mehmet Perinçek'in tutuklanmasını kayda değer ve sevindirici bir gelişme olarak yorumlayan Ermenistan'ın elini güçlendiren de yine bu AKP'li hükümettir.

Ermeni tezlerini çürütecek olan kendi bilim adamlarını hapse atan böylece soykırımın milletarası dolaşımını daha rahat zeminde yapmasına olanak tanıyan karşımızdaki ecnebi devletler değil, bizzat kendi hükümetimizdir.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun davetiyle Türkiye'ye gelen İsviçre Dışişleri Bakanı Türk karşıtı tezleriyle tanınan bir ülkenin Dışişleri Bakanıdır ve yine gariptir ki bu bakana Türkiye'de konferans yapma olanağını veren resmi daveti Davutoğlu'nun kendisi yapmıştır.

Aynı İsviçre bugün Fransa'nın parlamentosuna getirdiği Ermeni Soykırımını reddetmenin suç sayıldığı yasayı parlamentosundan geçirerek yasalaştıran İsviçre'dir ve bu konuda ilk örnektir.

Biz, karşımızda saf tutmuş olanlara değil, içimizdekilere bakalım.

Zira karşımızdakiler görevlerini yapıyor, kanında gizli düşmanlığın dokuların emri gereği olarak hareket ediyor.

Ya bizim hükümetimiz ya bizim devlet ricalimiz, onlar bu meselenin neresinde duruyor? Hangi gizli ya da örtülü plana çanak tutuyor? O'nu iyi hesap etmemiz gerekiyor.

Sonrası mı? Sonrası mücadele. O'da zannedildiğinden daha kolay.