Sevildiği yerde durmak, seven gönülde kalmak, herkesin harcı ve hak ettiği bir durum değildir…Vefa ister, zeka ister, akıl fikir, ileri görüş ister…Akılsız, şıpsevdi, tutarsız ve kararsızların hakkı değildir…An gelir, en sevilen kişi bile unutulur, sevgiyi hafife alırsa…An gelir, en değerli kişinin dostluğundan da vazgeçilebilir…Eğer dostun dostluğunu dışlar, kişiyi ezip geçerse...An gelir en barışçı insanla bile en hoş görülü insan savaşabilir…Eğer ciddi ve kaçınılmaz bir kavga ortamı yaratılırsa…Ve dargınlığı hak eden herkese küsülebilir, gücenilebilir…Eğer sözlerindeki sevgi ile davranışları birbirine zıtsa…Gösterdiği ilgi yetersiz kalıp, sohbetin sonunda utandırırsa…

Beğenilme durumunu korumak da marifet ve yetenek ister. Bazı insanlar az veya çok hemen şımarırlar ve sohbeti soğuturlar. Bazı insanlar, gördükleri iltifatlara az da olsa karşılık vermeyi akıl edemezler. Ve çok geçmeden kasıntı bulvarına geçerek havaya girerler. Veya tutucu söz ve davranışlarla dokunulmazlık zırhına bürünürler. Yarattığı mesafe ve soğukluk, iyi bir dostluğu başlamadan bitirir…Kırılan gönül tellerinin yeri boş kalır, kırılan teller arttıkça boşluk büyür. Bir insanın gönlündeki boşluğu doldurabilenler, her türlü ödülü hak ederler. Bu da kolay değildir, fedakarlık, hoş görü, akıl fikir ve derinlik ister. Asgari müşterekler yetersizse ve paylaşma anlayışı farklıysa dostluk yürümez…

Oysa birlikte şarkı okumak, dans etmek, gerektiğinde karşılıklı birer kadeh şarap içmek bile bazen bir gönül boşluğunu doldurmaya, kalan ömür için yetebilir…Bunu başarabilenler çok azdır, başaranlar ise mutlu ve şanslıdırlar…Dostluğun derecesi, paylaşılan unsurların azlığına ve çokluğuna bağlı olduğu gibi bıraktığı izlere de bağlıdır…Sevildiği yerde durmak, sürekli sevilmek, ne hoştur. Bunu hep hisseden insan, zaten hak eden herkesi kendisi de seviyordur…

Ve yaşamanın zevkini ve sevincini çoktan bulmuştur…Ne mutlu, sevildiği yerde, durmasını bilene…Kalın sağlıcakla değerli okurlarım...