En sevdiğim serilerden biridir Harry Potter. Sadece çocuklar için değil ruhu çocuk, hayal gücünün sınırı olmayan herkes için muhteşem bir seridir.

Harry, bir yandan zalim ve adı anılmaması gereken kötü büyücü Voldemort ile mücadele ederken bir yandan da sihir dünyasının en karanlık varlıklarından olan ruh emicilerle baş etmek zorundadır. Ruh Emiciler, kötü ve korku veren yaratıklardır, bunun nedeni ise ruhlarının olmamasıdır. İnsanların mutlulukları ve umutlarıyla beslenirler. Bu varlıklar ne kadar mutluluk ne kadar umut ne kadar duygu varsa insanı insan yapan emerek beslenen parazit benzeri doyumsuz ve kimliksiz varlıklardır.

Nerden çıktı şimdi bu ruh emiciler demeyin lütfen.

Evet, bunlar büyü dünyasında olduğu varsayılan yaratıklar ama ben bunların aslında bizim gerçek dünyamızda bizzat hem de ete kemiğe bürünmüş, şekli şemali olan karamsar, duygusuz, tatminsiz, negatif, başkalarının enerji ve duygularıyla beslenen insanlar olduğunu iddia ediyorum. İddia etmekle kalmıyorum bildiğin deneyimliyorum gerek kendi yaşantım gerek danışanlarımın yaşantılarında var olan benim kara delikler olarak tanımladığım varlığıyla kasvet veren ruhunu ipe seren suratsız mutsuz tipler.

Öyle ki kendi ruhu yoktur bunların da büyü dünyasında ki ruh emiciler gibi. Kendi gülümsemesi hiç vurmaz olmayan suretine bakarken aynada. Başkalarının gülümsemesini çalarak yaşarlar hep. Başkalarının evliliklerinde başkalarının evlatlarında başkalarının dostluklarında ve başkalarının mekânlarında var olmaya çalışırlar. Üstelik bir de siz mecburmuşsunuz gibi sorumlu kılıp mahkûm ederler kendi varlıklarına. Sanki sizin mutluluğunuz onun acıları onun üzüntüleri üzerine kurulmuştur da gülmeye mutlu olmaya hakkınız yoktur gibi davranırlar. Anlatırsın anlamaz, konuşursun dinlemez, algı yoktur ama fikir çoktur olmayan beyninin sinir hücrelerinde. Yaşantınızın kefaretini öder gibi, bir tatsız peynirli künefe gibi süner de süner bitmek bilmez kötümser arkadaşların yayı gevşemiş kemandan çıkar gibi viyaklayan sesleri.

Bahaneleri çoktur. Mağdurlardır hep. Kendileri olamamışsa mutlu kimse olmamalıdır saadet dünyasında. Kendine kör etrafına mikroskop misali inceler dururlar. Tüm enerjini emer atarlar. Sebepsiz yere kasvet verirler. İçin geçer. Ama diyoruz ya hep önce kendin için yaşa kendin için bir şeyler yap başkaları için var olma diye. Yok, bu dediğim o bencil olma olaylarından değil.

Sen aç kaldıktan sonra kimi doyurabilirsin ki matematiği. Bunların, zamanınızdan enerjinizden sabrınızdan çalmalarına müsaade etmemek için kararlı olup net konuşacaksınız yüzlerine. Hakikaten geldiyse bir bıkkınlık ve tak ettiyse canınıza sınır çizip ardınızda bırakmayı bileceksiniz ki kaliteli bir sosyal yaşam alanınız olsun. Yoksa neresinden doldurup dursanız da hayatı hep bir sızıntı misali akar gider israf olur tüm yaşantınız. Benden söylemesi Harry bunları bir defolun gidin geldiğiniz cehenneme der gibi zamanla öğrenilen güçlü bir büyü ile savuşturduktan sonra bir iki parça çikolata atar ağzına.

Zira ruh emici saldırılarından sonra bir parça çikolata iyileşmeyi kolaylaştırır. Sizde şöyle bir bahar üstü temizlik yapıverin hayatınızda. Tespit ettikten sonra bu kara delikleri büyü olmasa bile bir farkındalık harekâtıyla “Yeri ağam yeri paşam” diyerek elveda dediğiniz bu arkadaşların ardından İngiltere’de çikolata olsa da siz şöyle güzel bir şöbiyet atıverin ağzınıza. Damakta eriyedururken güzelim tatlı size kalan huzurun tadını çıkarın bir yandan da. Hadi kalın sağlıcakla. Bahar kapıda…