Dünyada Fıstık denilince ilk akla gelen kent olarak Gaziantepin adı zikredilir.. Adı üstünde Antepfıstığıdır.. Fıstık ağaçları çok değerlidir.. Uzun ve zahmetle dikilir, sabırla beklenir, o harika meyvesini verene kadar yıllar geçer, sonra biraz dinlenir tekrar ürününü verir.. Naziktir.. Hassastır.. Havadan, nemden çok etkilenir. Dokunmak bile eğer şefkatli olunmazsa, o ağacın yaşamını sonlandırabilir..

Bunları her Gaziantepli bilir.. Ve her Gaziantepli artık kentin simgesi haline gelen bu ağaçları koruma adına üzerine düşeni yapar.. Örneğin Sayın Fatma Şahin, Fıstık Araştırma alanı üzerindeki projesini hayata geçirirken, biz gazete olarak üzerimize düşeni yapmış ve Sayın Şahinin dikkatini çekmiştik. Sağolsun açıklama yaptı ve ağaçlara dokunulmayacağına söz verdi..

Şimdi aynı duyarlılığı Gaziantep Üniversitesinin Rektörü Yavuz Coşkundan bekliyoruz.. Bir akademisyen, bir bilim adamı olan Sayın Coşkunun, üniversite içindeki 500 civarındaki fıstık ağaçlarının bulunduğu alanı korumasını ve ekolojik dengeyi bozmamasını istiyoruz.. Oraya hastane yapılacak ise, hemen doğu yönündeki şimdi park alanı olarak kullanılan bölgeye yapmasının daha doğru olabileceğini ifade ediyoruz.. Otoparkı da binanın altına yapabileceğini öneriyoruz.. Böylece Gaziantep tarihine, Rektörlük görevini devrederken, 500 tane asırlık fıstık ağaçlarını kestiren Rektör olarak geçme talihsizliğini yaşamamış olacaktır.. Yavuz hocanın sağduyusuna güveniyor, kimseyi incitmeyecek, kimseleri rahatsız etmeyecek, hatta kimsenin de itiraz etmeyeceği bu projenin arazisini değiştireceğini umuyoruz..

ADİL KONUKOĞLU VE SANKONUN GELENEĞİ

Önce şu sözleri gelin hep birlikte okuyalım..

'Gaziantepin logosu hakkında yazılanları üzülerek takip ediyorum. Markalaşmadan haberi olmayan, üç- beş ufku dar insanın art niyetle yarattığı bir süreç olarak değerlendiriyorum bu süreci. Koskoca bir markalaşma süreci yalnızca bir logoya indirgenemez.Kendilerini gazeteci zanneden bazı isimlerin konuya ilişkin yazılarını şaşkınlıkla okudum. Dünyanın en önemli şirketlerinden birisi olan ve Türkiyenin yetiştirdiği dünyanın en büyük filmlerine afiş çalışması yapmış bir kişi ile bu çalışma yapıldı. Markalaşma sürecinin logoya indirgenmemesi lazım. Bu nedenle yaşananları gülerek ve üzülerek izliyorum. Markayı anlamak ufku geniş olan insanların işi, ufku dar olanlar markalaşmayı yalnızca logo zanneder..

…..VE KONUŞMANIN FİNALİ: Bu gayreti hiçe sayanlara şunu söylemek isterim; bu şehri beğenmiyorsanız bu şehirde ne oturursunuz ne de buraya gelirsiniz.'

Bu Sayın Adil Konukoğlu ile yapılan bir röportajdan alıntılar..Ama konuşmasının en can alıcı noktası diyebiliriz.. Çünkü finalde, bu şehirde olup bitenleri beğenmeyenlerin, eleştiri getirenlerin, kentte oturmamasını hatta gelmemesini söylüyor.. Ne için ? Logo hakkında yazılıp söylenenler için..

İşte burası çok önemli.. Çünkü Sayın Adil Konukoğlu bu sözleri Sanayi Odası Başkanı sıfatıyla söylemesine karşın ilk akla gelenin GSO değil, Sanko olduğunu ifade etmeliyim.. Bu kentte yaşayanlar olarak hepimiz çok iyi biliriz ki, Rahmetli Sani Konukoğlu ile başlayan Sanko gerçeğinde, insanlarla barışıklık, saygıyı ön planda tutan bir anlayış, herkese eşit mesafede duran ve topluma karşı özellikle yardımseverlikte hassas davranan, siyasilerle ilişkide olan, ama iktidarla hep iyi geçinen bir gelenek vardır..

Ama yukarıdaki sözleri okuyunca, acaba bu güne kadar bildiklerimiz değişime mi uğradıdemeden edemiyorum.. Çünkü bu sözler ve verilen mesajlar Sanko geleneğini kapsayan sözler olmaktan uzak kalıyor.. Şahsen böyle düşünüyor, böyle görüyorum.. Herkes gibi karnından konuşmuyor, kapalı kapılar arkasında dedikodu yapmıyor açıkça söylüyorum.. Yapılacak her türlü açıklamayı bu köşede yayınlayacağımı belirtmeyi görev sayıyorum..

PRİMER HASTANESİNİN

ÇALIŞANLARINA ÜZÜLÜYORUZ

Beni sahipleri filan fazla ilgilendirmiyor. Eğer bu kentte 650 çalışanlı bir hastane cemaat ile bağlantısı ileri sürülerek kapatılacak noktaya getiriliyorsa, bunu sahiplerinin kaybı olarak değil, Gaziantepin kaybı olarak görürüm.. İzlenen strateji, politika her neyse beni ilgilendirmez.. Ama bir hastanenin de bir şekilde yok edilecek noktaya getirilmesinin sorgulanması gerektiğini düşünüyorum.. Nihayetinde var ise yasa dışı bir işlem veya bağlantı, ceza verilir ve hastanenin devamı sağlanır.. Duyumlarıma göre, şu anda işler tamamen durmuş ve yüzlerce insan işsiz kalmıştır.. Ben işin burasıyla ilgileniyor ve üzülüyorum..

CUMARTESİ PAZAR TRAFİĞİ

Geçmişte yine yazmıştım ama tekrarlamakta fayda var.. Çünkü aynı düzen devam ediyor.. Bu şehirde Cumartesi ve Pazar trafiği diye bir bela var.. Bakmayın tatil günleri filan diye.. Asıl sorun bu iki gündeki trafik rezaletinde..Şehreküstüden başlayan, İnönü caddesi, Başkarakol, oradan SSK kavşağı ve Tuğaya kadar giden güzergah.. Maariften Karagöze giden yol.. Burç kavşağından Üniversiteye kadar gelen yol.. Primemalle gelen özellikle TED Koleji yönündeki kavşak, oradan Metroya giden yolun kavşağı, Planetaryumun önünden geçerken yoğun park yüzünden daraltılan ve trafikte kuyrukların uzamasına yol açan yol, Kavaklığa geçiş ve oradaki trafik kilitlenmesi..

Bunlar ilk etapta aklıma gelenler.. Artık yaz geliyor ve şimdiden rezilliğin başladığını görüyorum.. Hele Pazar günü piknik dönüşleri tam bir işkence.. Piknikçilerin ve hayvanat bahçesinden dönenlerin ağırlık kazandığı araçların Burç kavşağından Üniversite önüne gelene kadar yaşadıklarını söylememe gerek yok.. Tavsiyemiz, bu günlerde sinyalizasyon sisteminde yeşil ışık sürelerinin uzun tutulması.. Doğrusu bunu Sayın Deniz Köktene mi söylesem diyorum, ama acaba OSB ile işi yoğunlaştığı için belki okuma şansı bulamaz diye Sayın Fatma Şahine mi fısıldasam bilemiyorum.. Ama bu gerçeğin var olduğunu söyleme görevimi yerine getiriyorum..

HEPİNİZE İYİ HAFTALAR