Başka şeyler de var değil mi ? Ama sizin çantada din diye, diyanet diye bir şeylerde var.. Hayli müstamel, fakat açtığınız ekol için, çok yeni, çiçeği burnunda cazip ve oy getirici şeyler. Bigane kalamazdınız tabii. Kim bigane kaldı ki? Çok değişken mihrak ve manevilaların dinamizmi olan politika ne gariptir ki, hep "BU DEĞİŞMEZ" din ve diyanet olgusunun etrafında, rengarenk kelebekler gibi, uçuşup durdu. Bu değişmez hayatı beyyinatların mum alevi gibi parlak ve nurani alevinde bir çok kelebekler gibi "aleve" kapılıp, yananlar da oldu. Yanmak için tutuşanlarda oldu. Bazen mum söndü, bazen politik böcek veya kelebekler uçtu gitti. Bu karmaşık spin ve henisler içinde, politik girdaplar da oluştu. Bir veya bir çok devri devranı yutup gitti. Şu din denilen binlerce yıllık kaya gibi oturmuş, itikat ve amellerin (davranış ve fiillerin) içini bir karıştırın bakalım, neler göreceksiniz. Biz değil miyiz; hala cenabı hak tarafından yeryüzü bize ibadethane olarak (bir seccade gibi) halkedildiği halde, bakın daha nasıl camii yarışındayız. Neredeyse camisiz ibadet olmaz kanısındayız. Bu büyük "namaz kılma" evlerini yapıp yaptırınca da üzerlerine adımızı koymuyor muyuz ? Allah'ın sıkça anıldığı bu yerlere "Allah'ın evi" deyip, bir de kudsiyet eklemiyor muyuz ? Hele cami cami müslüman kitleyi, şu veya bu dini cereyan, ekol veya örgütler adına paylaşmamıza ne demeli? Daha ötelere gitmeyelim. Bugünlerde ne konuşuluyor. Diyanet işleri başkanlığının statüsü değil mi ? Ne olmuş statüsüne ? Özerk değil miymiş, özerk mi olmalıymış. Hadi gelsin bakalım. En yüksek dereceden (Bizzat Diyanet İşleri Başkanımız) buyuruyor: "....İdari özerklik değil. Biz ilmi özerklik istiyoruz." Yahu vatandaş demez mi adama, şu 33 veya 54 farzdan başka neyin nesine özerklik istiyorsunuz. Hem de ilim adına. Bu ilim "Ulumu diniye" bu kadar ilimsel (veya bilimsel) bu kadar tartışmalı mı? Şu kadar ilde şu kadar camide imam müezzin farraş görev görmüyor, maaş alamıyor, ibadet veya namaz kılınmıyor, aksıyor mu ? Her sene şu hac organizasyonu olmuyor iptal mi ediliyor ? Bir kaç bakanlık kadar mali ve idari büyük bir organizasyon ne oluyor, nasıl oluyor da ilmi özerklik istiyor. Bu organizasyon nasıl bir baskı, nasıl bir tepki görüyor da, hitap ettiği kitlenin yüzde 90'ı müslüman iken 'bir başka din veya itikattan' yılmış bıkmışcasına özerklik veya hürriyet istiyor. Bu anlaşılması zor bir keyfiyettir. Bakın ecdat bu kuruluşa (zaten özerk) bir isim ve sıfat veriyor: "Diyanet İşleri Başkanlığı" diyor. Dinayet demiyor. Şeyhül İslamlık veya Şeyhul nasrani veya "Baş imamlık" veya Ruhbaniyet işleri demiyor. Din denilen, toplum vicdanı, itikadı ve ahlakını bir nevi evrensel açılıma ve özerkliğe sunuyor. Siz tutarda bunu "Başbakanlığa" bağlı, maaşlı bir statüye sokarsanız, bu ilimsel yani sizin anladığınız tarzda bir özerklik olmaz. Kursağınızla bir yerlere bağımlı olup,hür kanatlarınızla, istediğiniz gibi "hür ufuklarda" uçamazsınız. Evvela, yanlış yere monte edilmiş bu evrensel kurumu "İdari" yönden kendi başına, "kendi pişirip, kendi yiyen" ne millete, ne devlete yük olmayan, tabiri caizse "muhtar" veya özerk bir statüye kavuşturmak esas alınmalıdır. Bu konuda, eskilerin cumhurbaşkanı adayı Ali Fuat Başgil'in eserlerine atfen yeni bir nazarla bakmak gerekliliği vardır ve elzemdir. Böylece saygıdeğer muhterem "Diyanet" başkanlarını da "hükümet sözcüsü" gibi ulu orta konuşmaları veya mezhepsel veya bir tek inanış veya dine özgü -övünç için de olsa- rastgele konuşmaları, beyan fetva vermeleri önlenmiş olur. Olmadı değil mi, sayın politikacım. O zaman sizin rey (oy) hesaplarınız suya düştü değil mi ? Ama bu yolda "zindanlara düşmüş" İmamı Azam Ebu Hanife'yi de lütfen hatırlayıp, hatırdar ediniz. Selam olsun hak canibi ehli dine...