Trafik polislerinin çalışma koşullarıyla ilgili eleştirel bir yazı yazmayı düşünüyordum, taa ki kontrol noktasından benimle birlikte otobüse binen memurla sohbet edene kadar..

Bu sohbet sonrası anladım ki, sorun ne trafik nede başka birşey, polislerin de sıkıntıları var! Hani şu biber gazı sıktıklarında “Niye sıktın arkadaşım?” diye sorguladığımız polislerin..

Kendi kendime sorguladığım çok olmuştur, Emniyet Teşkilatı ordunun yerine görülen bir alternatif mi acaba diye?

Fakat gelen seslere de kulak vermek lazım olduğunu düşündüğümden, bu polis abimin konuşmasını sizlerle paylaşmak istedim..

" Her işin bir sermayesi olduğu gibi, bizim sermayemizde canımız. Sabah evden çıkarken yada akşam nöbete giderken eşimize, çocuklarımıza şöyle bir bakıpta “acaba, başıma bir iş gelecek mi” diye düşünür kendince onlara hissettirmeden onlarla vedalaşıpta çıkarsın.. En kötüsü de işe bu düşünce ve psikoloji ile işe başlarsın. Ve artık iş yerine geldiğinde ise koca bir günün rezilliği başlar. Hayatınızda görmediğiniz duymadığınız şeyleri görüp duyarsınız ama susarsınız.

Ülkemizde şöyle bir kanı vardır; insan hakları. Doğrudur, her insanın hakkı vardır ancak bizim ülkemizde suçlunun hakkı var, masum insanların hakkı yok.. En basiti her fırsatta Avrupa’yı örnek alırız ama ne hikmetse her zaman sadece işimize gelen taraflarını tabi.. Bir kere bizim yasalarda toplum içinde insanlara zarar veren davranışlar yapanlar gerektiği şekilde cezalandırılmıyor, bu durumda olanda masum insanlara oluyor. Yani düşünün bir insanın diğer bir insanı bıçakla yaralaması o kadar doğal oldu ki insan bu suçu işlerken karşısında yaraladığının insan olduğunu bile düşünmüyor!

Yada, siz bir bayansınız ve eşinizle kavga yaptınız. Kavga büyüdü ve eşiniz sizi sokak ortasında rehin aldı dayadı kafanıza silahı.. Polis geldi, siz polise bakıyorsunuz doğal olarak siz masum olansınız fakat polis müdahale edemiyor. Neden? Çünkü eşinizi öldürse adli yönden ceza alacak ama öldürmez de sizin ölmenizi beklerse ceza almayacak..

Şimdi sorarım size polisin sizce ne yapması gerekir? Tabi ki siz masumsunuz, tehlike altındasınız ve polisten imdat bekliyorsunuz. İşte o her fırsatta işimize gelen taraflarını örnek aldığımız Avrupa’da gerekiyorsa zanlının hayatı sonlandırılır. Ama bizim yasalarımız buna asla izin vermiyor! Bu polisin çalışma şevkini, toplum üzerindeki saygınlığını ve toplum içerisindeki otoritesini sarsıyor. Ki bir polisin görevi ve varoluş sebebi insandır.

SİZİ ÖLDÜRENLER HAKSIZ DEĞİLMİŞ

Mesela kural ihlali yapan bir vatandaşı durduruyoruz trafikte cezayı yedikten sonra başlıyorlar,"Sizi öldürenler haksız değillermiş", "Polise biraz sevgim vardı, bu ceza ile sevgim kalmadı", "Rüşvet istedin, vermeyince de ceza yazdın", "Bu cezayı ödemeyeceğim, size hakkımı helal etmiyorum. Adam mı öldürdük? Dağa mı çıkalım" gibi suçlayıcı söylemlere..

Bir çok olayda rüşvetle karşılaşıyoruz, hatta inanmayacaksınız belki 66 liralık cezaya 100 lira rüşvet teklif edenler bile var.

Ha birde bizi en çok rahatsız eden siyasilere yada siyasi tanıdıkları olanlara ceza yazmak. Bunlara bilmeden bir ceza yazdın mı vay haline, ondan sonra hiç bir savunma yapılmadan, anlamadan dinlemeden görev yerin değiştirilir..

Başka bir sorunumuz ise mesai.. Örneğin bir öğretmeni veya bir başka devlet memurunu mesai bitiminden 1 dakika fazla çalıştıramazsın ama polis bir insanın iki dudağı arasına bakar! Ondan sonra ikinci bir bitti emri ne zaman sana söylenir, artık ne zaman evine gidersin, çocuğunu ne zaman görürsün bilinmez.. Belki gidemezsin. Biz de insanız! Bize de insan hakları gerekli… Fazla mesai söz konusu olduğunda diğer meslek gruplarından en az 40 saat fazla çalışıyoruz ve aldığımız fazla mesai 240 TL. Sizce bu mu adalet?

****

Çok çarpıcı ifadeler var, özellikle en çok sinir olduğum konu; siyasilere yada yakınlarına yazılan cezadan sonra yapılan yargısız infaz!!!

Burdan çıkartılacak sonuç: İnsanların birbirine güvenmediği, hiçbir bireyin geleceğe ait hedefler belirleyememesi, dolayısıyle gelecek kaygısı ile dolu bir yaşam içinde kararsızlıklarla boğuşup duracaktır.

*****