Gündemin baş döndüren hızla değiştiği bir Türkiye gerçeğiyle karşı karşıyayız.Tarihin yeniden yazıldığı, kartların yeniden karıldığı bu coğrafyada her gelişme dolaylı ya da direkt olarak bizi ilgilendiriyor.Siyasal analizler yapmak isteyen, olayları fikrin ince süzgecinden geçirmek isteyen her düşünce adamı için muazzam bir laboratuar ortamı diyebiliriz.Bir meselenin ucundan tutmak isterken, gündem yepyeni bir olayla avuçlarınızdan kayıp gidebiliyor.Hedeflediğiniz bir sorunu kaleme almak isterken bir günün içinde ihtiyarlayan hedef mesele daha tali bir pozisyona gerilerken, depar atan yeni bir vaka ani bir manevrayla gündemin birinci sırasına yerleşebiliyor.Siyasetin, toplumsal gelgitlerin, milli sınırların dışındaki varyasyonların, karanlık dehlizlerde üretilmiş suni sorunların tozu dumanı içinde kaynayıp gidenlerde yok değil.İmralı'da cezasını çekmekte olan terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'la ilgili olarak AİHM'ne yapılan başvuru bunlardan biri.İşkence ve kötü muamele sonucu ruh sağlığının bozulduğu yönünde avukatları aracılığıyla AİHM'ne yapılan müracaat oy çokluğuyla red edildi.Bu avukat cübbesi giymiş, terör örgütünün legal uzantıları ne yapmak istiyordu ? Buna bakalım.Örgütün elebaşına fiziksel ve psikolojik tahakkümde bulunulduğu safsatasıyla Türkiye'yi mahkum ettirmek.Türk devletinin itibarını sarsarak, müthiş bir kuşatmanın yaşandığı bu tarihsel süreçte devleti iyice baskı altına alarak bunaltmak ve terörle mücadeleyi zaafa uğratmak.Buna karşın AİHM'nin görevlendirdiği heyetin yaptığı inceleme ve temaslar sonunda oluşturduğu raporda Abdullah Öcalan'ın fiziksel ya da psikolojik hiç bir baskıya maruz kalmadığı ve bu yönde hiç bir bulguya rastlanmadığı tespit edildi.Bu raporun ve AİHM'nin verdiği kararın meali neyi işaret etmektedir.Terör örgütü liderinin ve ona avukatlık hizmeti veren sözde hukukçuların yalan ve haksız beyanda bulundukları ve mahkemeyi haksız yere yanıltmaya çalıştıkları gerçeğini.Daha önce de bir çok kereler sağlık sorunları bahane edilerek ev hapsine alınması yönünde manevralar geliştirilmiş ancak bu oyunlarda geri tepmişti.Irkçı bölücülüğü Filistin sorunuyla eş kılmak isteyenlerin masumiyet ambalajıyla Abdullah Öcalan'ı mandelalaştırma çabaları nafile bir girişim olacaktır.Zira PKK Amerikan Emperyalizminin taşeron örgütü olarak washington - Brüksel merkezli planlara biatla mükelleftir.Bu bağlamda: AİHM'nin verdiği karar sonrasında oluşan tablo satır aralarında kaybolup gitmeli midir ?Türk halkının hafızasına kazınan onbinlerce saldırıdan biri olan bu girişimin tarafları yalan ve düzmece bir iftiranın senaryolaştırdığı oyunda rol almışlar.AİHM'nin kararı ise PKK'nın avukatlarını ifşa etmiştir.Gelinen bu son noktada devletin görevi, bu avukatların hakkında devletin manevi şahsiyetini zedeledikleri, yalan ve düzmece beyanda bulundukları AİHM'si kararıyla tespitli olduğu için karşı dava açarak, yüksek yargıdan ceza talep etmesidir.Zira yapanın yaptığı yanına kar kalırsa, bundan en çok toplum vicdanı yara alır ve zarar görür.