Aslında tutuklanan, özgürlüğü elinden alınan her komuta kademesinden askerler değil bir anlamda Türk milletinin kendisidir.

Zira Anadolu topraklarında oluşagelmiş yapının bir benzeri dünyanın hiçbir coğrafyasında yok.

Ordusuyla bütünleşmiş bir millet, milletiyle entegre olmuş bir ordu. Peki bu duygusal ve fikri bağ nereden geliyor?

Osmanlı'nın çöküş ve teslimiyet süreciyle işgale uğramış vatan topraklarında emperyalistlerin estirdiği teröre ve kitlesel kıyımlara karşı direnebilme kabiliyetini kendinde bulan yüce Türk milleti ve onun anti- emperyalist devrimci ordusunun derin duygusal köklere dayalı entegrasyonu.

Türk ordusuyla ilgili her konuda muhalif tavır sergileyenlerin siyasal konjoktörde bugün durduğu yere bakalım.

12 Eylül üzerinden hareketle Türk Ordusunu terbiyeli bir maymun rolüne mecbur bırakmak isteyenlerin acıklı hali ortada.

Siyasetin bütün kanalları tıkanmış, cumhurbaşkanını dahi geçebilecek kabiliyeti olmayan, parlamentosu kilitlenmiş, polisin, öğretmenin vesaire her kurumun ikiye bölündüğü, kurtarılmış bölgeler ihdas edilen, siyasi suikastların sıradanlaştığı, günde 20-25 insanımızın çatışmalar da hayatını yitirdiği bir süreçten bahsediyoruz.

12 Eylül müdahalesini gerçekleştiren Komuta Kademesinin ağzından darbenin meşruiyet kazanabilmesi adına 'şartların olgunlaşmasını bekledik' iddiası havalarda uçuşuyor.

Peki, 32 yıl önceki yapıyı irdeleyelim, asker kışlasından dışarıya çıkmış mıydı? Hayır. Siyasete müdahale etmiş miydi? Hayır. Devletin başına halk iradesiyle yönetme yetkisi bulunan, ancak yönetme kabiliyetini kaybetmiş bir hükümet var mıydı? Evet. Ülkenin sürüklendiği kargaşa ve kaos ortamı askerin mi suçuydu? Hayır. Soğuk savaş yıllarının ideolojik baskısını Türkiye ensesinde hissediyor muydu? Evet.

Peki, parlamenter sistem tıkandığında, siyaset ve diplomasi kanalları sorunları çözemez hale geldiğinde, biriken enerji hangi yolla kendini dışarıya atacak?

Ne garip bir çelişkidir ki, 12 Eylül müdahalesini ABD müdahalesi olarak görenler bugünün Amerikancılarıdır. Asıl amaç ise Türk Ordusunu kışlasına hapsetmek, operasyon yapabilme kabiliyetini elinden almak ve cesaret kanallarını tıkamaktır.

Sapla samanı birbirine karıştırmak isteyenlere, 12 Eylülcülerle Türk halkının neden aynı mutlak zeminde buluştuklarını sormak isterim. Her tarihi vakayı sosyal ve siyasal boyutlarıyla ve olayların vuku bulduğu tarihsel zemin içinde sorgulamak gerektiği bilinen emri gereğidir.

Her komuta kademesinden emekli ve muvazzaf askerin çilesini doldurduğu Silivri'de bir tek Genelkurmay Başkanı yoktu.

İlker Başbuğ'un Silivri'ye atanmasıyla birlikte 5. Orduyu oluşturacak Karargah düzeni kurulmuş oldu. Bakarsınız ilerde bir Başbakan, birde Cumhurbaşkanı gönderilir ve Silivri'de alternatif Devlet bile kurulabilir.

Siyasette bir gün çok geç, bir gün çok erken olabilir. Kime niyet kime kısmet. İsmet Paşa'nın Adnan Menderes'e uyarıları meşhurdur. Bilenler bilir. Bilmeyenlerin cehaletiyle cebelleşecek değiliz.

Ancak bugünlerde yükselen bir haykırış var. 'Ordu millet elele, Tam Bağımsız Türkiye'.

Bu canhıraş çığlığın üzerine bir şey koymaya lüzum var mı?