İçinde bulunduğumuz topluma farklı meslek sahibi bir sürü uzman yetiştiriyor da şu eğitim sistemi, vicdanlı doktor, prensip sahibi öğretmen, hayvan sever veteriner, adil avukat, imanlı imam, dürüst belediye başkanı, duyarlı bakan, sorumluluk sahibi müdür ya da bilinçli vatandaş yetiştirmekte zorlanıyor maalesef.

Neden mi? Çünkü eski eğitimciler kalmadı. Çünkü insana meslek sahibi olmadan önce adam olmayı öğreten disiplinli, çağdaş, özverili ve kültürlü öğretmenler neredeyse hiç yok artık. Çünkü yeni eğitim sistemi içerisinde öğretmen, öğrencinin kuklası, kendi çocuğuna kendinin yapamadıklarını da öğretmenden bekleyen velinin egosunu tatmin ettiği yetkisiz yetkili konumuna düştü. Öyle ki öğretmen ağzını açıp eleştiremiyor açık açık.

Duymak istenilen şeyler konuşuluyor şöyle bir kenardan köşeden. Tatlı tatlı dokunduruluyor birkaç ufak kelime ile haylaz efendim olsun geçer zamanla birkaç yüz milyoncukla haylazlığı da gelmez dile durumlarıyla üstü kapatılıyor en vahim noktaların. Sonra şişen egoların olmayan temellerinde toplumumuzun tüm değerleri göçüp gidiyor, haklı haksız, başarılı başarısız, çalışkan tembel kavramları yer değiştiriyor ve toplum olarak çöküntü yaşıyoruz.

Öğretmen, çocuğunun bir Einstein olduğu fakat okulun çocuğuna yetmediği inancıyla öğretmeni ezen görgüsüz ve bilinçsiz velinin egosu ile uğraşmıyor sadece herhangi bir eleştiri yaptığı anda velinin çok velinimet olduğunu düşünen ve olaya tamamen duygusal yaklaşan okul yönetiminin de tepkisiyle karşı karşıya kalıyor. Dolayısıyla sayısı gittikçe azalan, idealist, eğitim gönüllüsü, fedakâr eğitimcide yoruluyor zaman zaman.

Hatta pes ediyor. Harcadığı emeğin bırakın karşılığını almayı hakarete maruz kalıyor, dışlanıyor, zarar görüyor üstelik. Yapıcı bir şekilde en uygun kişi yani öğretmeni tarafından dahi eleştirilmeye daha erken yaşlarda maruz kalmayan çocuğa bir yetişkin olduğu zaman öte git bile demek mümkün olmuyor sonuç olarak. Hâlbuki eskiden öyle miydi? Öğretmen toplumun yapı taşını oluşturan ailenin en büyük destekçisi en güçlü yol göstereniydi.

Evlat önce öğretmene teslim edilir sonra da hesap verilirdi tek tek. Aile iyi bir ebeveyn olmak noktasında öğretmenden rehberlik alır koordineli bir birliktelik içerisinde topluma iyi bir insan ve iyi bir vatandaş yetiştirirlerdi. Amaç, gelecek nesli doğru yetiştirmek ve toplumun refah düzeyini yükselterek değerlerimizi korumaktı. Şimdi toplumsal değil bireysel çıkarlar ön planda olduğu için her bir yaklaşımın altında benim çocuğum, benim işim, benim kazancım benim rahatım algısı var ne yazık ki. Bizim kavramı gün geçtikçe yok olan ve kullanılmayan kelimeler rafına kalkmak üzere. Hakiki öğretmenlerden eğitim almış insanlar beni çok iyi anlayacaklardır.

Zira ben bu şansa sahip olmuş ve içlerinden bazılarını bizzat yakından tanıma şerefine nail olan kişilerden biriyim. Uzun zamandır tanıdığım ve son zamanlarında daha yakın paylaşımlarda bulunduğum çok kıymetli bir öğretmenim vardı. Vardı diyorum çünkü yakın zamanda sonsuzluğa uğurladık o güzel insanı. Hakiki bir eğitimci nasıl olmalı sorusunun canlı ve emsalsiz bir örneğiydi kendisi. Evrensel olmayı öğretti öğrencilerine. Bireyin bir topluma ait olmadan önce değerlerin evrenselliği ile donanması gerektiğini anlattı hep. Dürüst, paylaşımcı, yardımsever, çalışkan, azimli ve toplum sorunlarına karşı duyarlı insanlar yetiştirmeye gayret etti.

Çağdaş bir eğitimci olarak Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı hayat boyu öğrenmeyi savunan muhteşem bir eğitim insanıydı. Ve biz maalesef bu tarz insanları her gün kaybediyoruz. Kimini yaşarken kimini giderken ebediyete. Kıymet bilmiyor, hakikati görmek istemiyoruz. Kolayına kaçıyoruz her şeyin. Fakat bilmiyoruz ki eğitimin kolayı olmaz. Eğitim, çok kıymetli öğretmenim de dediği gibi hayat boyudur. Herkes bir kere gelir dünyaya ancak herkes bir defa yaşamaz bu hayatta. Kaç kerelik hayat yaşadığın kaç kere kendini eğittiğinden geçer.

Sayısız hayata ulaşmış kıymetli insan Meltem ELMACIOĞLU anısına.