Geçen hafta sonu birer gün arayla son dönemin iki önemli aktörü olan partilerin kongreleri yapıldı. Hem AKP hem de DTP cephesi için yeni süreçte bir kan tazeleme, gücünü toparlama ve siyasal hedeflerine dair kadrolarına, sempatizanlarına ve kamuoyuna mesaj verme noktasında önemliydi bu kongreler. Birincisine dair (AKP) ulusal basındaki köşelerde çok şeyler söylendi, ikincisine dair ise kısmen? Demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümüne dair sürdürülen tartışma ve çabaların önemli olduğu herkesçe dillendirilmekte? Ancak özellikle DTP?ye yaklaşımlarda eskinin düşüncesinden/söyleminden vazgeçilmediğini de görmek mümkün. DTP?nin bu sürecin neresinde, ne kadar ve nasıl yer alacağını kongre sürecinde ortaya koydukları irade ve söylemden anlamak mümkün. Ancak demokratikleşme ve Kürt sorununun çözüm biçimine ilişkin belirsizlikten dolayı DTP yönetenlerinin ölçülü, tedbirli hareket ettiklerini görüyoruz. DTP?nin Kürt sorununun çözümü noktasında misyonu sınırlı ve güçsüz bir parti olmadığını da görmek gerekiyor bu noktada. Çünkü DTP, bu coğrafyadaki Kürtlerinin tek temsilcisi değil; ama en önemli temsilcisidir. Hatta DTP, somut gerçeklik göz önünde bulundurulduğunda Kürtlerden başka hiçbir şeyi yapısal anlamda temsil etmemektedir/edememektedir. Burada gözden kaçırılmaması gereken bir başka olgu da DTP?nin bu coğrafyadaki Kürtlerin ?yasal? zemindeki en önemli temsilcisi olduğudur. Ve bu temsil gücünün TBMM?de de var olması siyaseten bir şanstır. Bu gerçeğe sırtımızı dönmek, bunu yok saymak kendimizi aldatmaktan farksızdır. DTP?nin söylemini beğenmeyebiliriz/katılmayabiliriz; ama onları bu sürece dâhil etmeden de bu sorunun nihai çözümü mümkün görünmemektedir. Ancak, ülkemizde siyasetin sözünü söyleyenlerin Kürt sorunu söz konusu olduğunda bulundukları statü, kurumsal kimlik, dayandıkları toplumsal dinamik ve psikolojik atmosfer nedeniyle objektifliklerini yitirdiklerini görüyoruz. İçişleri Bakanı Sayın Atalay?ın DTP Kongresi sonrasında ?DTP yan çiziyor.? biçiminde anlaşılacak sözlerine baktığımızda hem objektiflikten uzak olunduğunu hem de hala konuya yeteri kadar hâkim olunamadığını anlıyoruz. Çünkü Türkiye?de büyük bir kesim dağdaki Kürtlerin silahlarını bırakması noktasında karar verme gücünün DTP?de olduğunu sanıyor. Böylelikle DTP yönetenlerini örgütü yönetenlerle aynılaştırmış oluyorlar. Hâlbuki DTP?nin böyle bir iradesi yok. O nedenle DTP?nin ?İmralı?ya gidin.? tarzındaki beyanlarının ne anlama geldiğini de anlamak mümkünleşiyor. Burada hemen şu sorulabilir: ?DTP ne işe yarıyor o zaman?? Bu tepkisel yaklaşımın/sorunun somut bir değeri yok aslında. Çünkü siz, problemi yasal olmayan muhataplarıyla çözebilme erkine sahip değilseniz; amaca/çözüme hizmet edebilecek DTP gibi bir araca ihtiyaç duyacaksınız demektir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi bu yapının mecliste temsil ediliyor olması; hatta son yerel seçimlerde de 56 olan belediye sayısını 98?e çıkarmış olmaları (neredeyse %80 artış) sorunu DTP ile çözme niyetindeki iktidar güçleri açısından önemli bir argüman olarak değerlendirilebilir. Elimizdekileri masanın üzerine koyduğumuzda demokratik müzakere ve diyalog sürecinin DTP üzerinden geliştirilmesi gerektiğini görüyoruz. Son kongre sürecinde Sayın Ahmet Türk?ün söylediklerine de kamuoyu sağduyulu yaklaşmalı ve sözlerinin takipçisi olmalıdır. Çünkü toplumun hiçbir kesiminin daha fazla insan kaybına tahammülü kalmadığı gerçeği kaşımızda durmaktadır. Son olarak AKP ve DTP liderlerinin çözüme dair önemli birer irade göstergesi kabul edilebilecek sözleriyle bitirmek istiyorum: ?Tüm milletvekilimizi kaybedeceğimizi bilsek de bu sorunu çözeceğiz.? T. Erdoğan ?Bu sorun çözülsün, bu savaş bitsin; Allah ikinci gün canımı alsın.? A. Türk