İSRAFI SAVURGANLIĞI ÖNLEME KANUNU VE BİR AYET

Evet meni israfat kanunu diye bir kanunumuz vardı. Cumhuriyet savcıları her türlü ağalık, servet ve saltanatın hüküm sürdüğü, yeni oluşumların tantanası depdebesi içinde, memleketin harpten çıkan milyonlarca insanın (yoksul) toplumların korunması, istikbalin selameti, adaleti ve istikrarı adına bu konuda Cumhuriyet savcılarını fevkalede yetkili kılmıştı.

Esasen her savcı bu yetkiyi, yeni çıkan bu kanundan alıyor, kırk gün, kırk geceler süreler bu israf ve gösteriş batağını (düğün, dernek daha bilmem ne) alaylarını basıyor, durduruyor, her türlü ağa zorba şöhret ve imtiyazına, yönetsel baskılara rağmen iptal ediyor, içilen içkilerden gelin damat başına saçılan paralar ve altınlar hesap soruyordu.

Süregelen kanuni işlemler sadedinde, devrin mülki amirleri (valiler bile) bu israfa karşı, şefeatçı veya insaflı olamıyor çekiniyorlardı.

Bu çılgınca savurganlık ve israf, memleketin yeni yeni belini doğruttuğu o dönemde kaçakçılık, zorbalık, tegallüp, gayri meşru servet ve itibar nezdinde ne kadar önlenebildi ne kadar sürdü bilemiyoruz. Konu biraz da sosyal bilim ve yakın tarih araştırıcılarının işi olsa gerek.

Sanırım, sözüm ona bu çılgın israfı zaman zaman durdurma yönünde bazı yaklaşımlar hatırlıyorum.

Halkı ve çocuklarımızı tutumlu olmaya, iktisada hazırlayan İş Bankası kumbaralarını, ev içi ekonomilerine yönlendirme, vesair kampanyalar gibi, bazı israfı tenkit eder İsraf ekonomisi gibi, İsrafı önleme seminerleri gibi şeylerde hatırlardadır.

Ancak, israfı önleme, seminer, konferans derken, bu meni israfat deyimine pek yaklaşım da olmadı. Minareyi çalan kılıfını da hazırlıyordu anlaşılan.

Halen bu kanun yürürlükte midir bilemiyorum. Bir hukukçu değilim, zaten yazı konum da değildir. Ancak iktisad yerine ekonomi diye uyumsuz bir terimi ithal edeliberi, bilhassa Eko Politik ve onun cazibe ve girdabında sürüklenen siyasi atmosfer, asıl israf ve savurganlığının batak merkezi olmuşlardır.

Halen de (eskiden de) halkı tutuma, iktisada zorlarken, (teşvik ederken) yukarıda cereyan eden gelir fazlalığından veya bütçe kifayet veya şişkinliğinden olsun, yapılan savurganlığa ve israf sarhoşluğuna bir duran diyen olmamıştır.

Bu konuda en söz sahibi, nasihat ehli, vukuf ve kanaat ehli kamu vicdanı sembolü Din ve Diyanet erbabınını da günümüzde - gösteriş- ve israfa bir nevi sükut ve filü baktığı görüşmüştür. (Halen de dedikodu sürmektedir)

Bakıyoruz, asıl bu canibe yansıyan görüntü daha vahim bir hal alıyor. Politik araneda bu kesimlerde, özel uçaklar, zırhlı makam arabaları, şatafatlı köşk ve ofisler, hizmet binaları, Papa, Patriye nisbet gösteriş ve icili bicili kaftan ve armalar konuşuluyor görülüyor. Daha yetmez de deniyor.

Hemen acizane bir yazar olarak elimi Kuran Kerime götürüyorum.. Alim, müfessir biri olmama gerek olmadan Yasin suresindeki konumu kapsayan şu ilahi mesaj ve ithama ikaza dikkat çekiyorum. Ne diyor cenabı mevla, yerle bir ettiği nesillerinden geriye hiçbir canlı bırakmadığı, zorba mütegallibe inkarcı zümreler ve toplumlar için (onları sadece lanetleyeceği yerde) onlar için sadece, bizler için çok manidar ve çocuklarımızın bile kolay anlayacağı deyim ve tabirde:

KAVMİN MÜSRÜFUN diyor.

Bunu anlamayacak ne var. Ama her nedense (cahiliyetten olsa gerek) bazı tefsirlerde bu ibare (haddi aşan) diye tesfir ediliyor. Hiç haddi ölçüyü kaçırmakla, topyekün İSRAFÇI KAVİM OLMAK nasıl bir olabilir ?

Tam günümüzü tam bizleri kapsadığı için mi bu MÜSRİF TOPLUM VEYA KAVİM sözcüğünden kaçıp, kendi israfımızı (tanrıdan) gizlemeye çalışıyor ve bu ayet bizleri kapsamaz diye bu ilahi itham ve suçlamayı alel itlak bir haddi aşmak şeklinde yorumluyoruz.

Tanrı gözünde Kavmin müsrüfun olmak sadece bir kırmızı çizgiyi aşmak değil ki, bu hüküm bizi ilgilendirmez diye toplumun saadet ve omurgasını felç eden bu feci israf ve gösteriş illetine yöm yumalım.

Eskiler işin içinden çıkılmaz bir durumu belirlerken:

Buyurun cenaze namazına derlerdi.

Be ne diyeyim ?