Binlerce yıllık geçmişiyle ve sayısız kavime beşiklik etmiş yapıyla, dört yanı tarih ve medeniyet kokan bir şehrin huzurundasınız. Bu beldenin adı, şehirlerin şah-ı sultanı Gaziantep. Hangi dehlizden geçseniz, hangi sokağın köşesinde soluklansanız, tarihin derinliğinden kopup gelen o mistik ve gizemli havanın sizi sarıp sarmaladığını hissedersiniz. Hangi taş yapının yorgun fakat mağrur yüzüne baksanız, kendinizi orada görür, binlerce yıl önce yaşadığınız anı yeniden yaşadığınızı anlarsınız. Çünkü Gaziantep ne ilktir ne de son. Bizden önce olduğu gibi bizden sonra da yaşamaya devam edecek. Bizden sonra da konumlandığı yerde olacaktır. Gaziantepi Gaziantep yapan, insan ve mekan ilişkisinin en yoğun yaşandığı yerlerden biri de bu şehirle özdeş bir kimliği muhafaza eden 'Tahmis Kahvesi'dir. 'Tahmis' yaşadığı ve yaşattığı Kıraathane kültürüyle sadece Gaziantepte değil, Türkiyenin tamamında başlı başına bir örnektir. Geçmişte 'Löküslü Kahve' yada 'Tömbekici Kahvesi' olarakta anılmıştır. Ayıntap Sancak beyi, Mustafa Ağa Bin Yusuf tarafından Mevlevihaneye gelir sağlaması amacıyla (1635-1638) yılları arasında yaptırılmıştır. 'Tahmis Kahvesi' (1901-!903) yıllarında iki büyük yangın geçirmiş, 1910 yılında tadilatın ardından yeniden işletilmeye başlanmıştır. Bu yeni inşa üreci Mevlevihaneye postnişinlik eden Feyzullah ağa oğlu Şeyh Münip Efendi eliyle gerçekleştirilmiş, Tahmis Kahvesiyle birlikte 33 dükkan aslına uygun olarak yeniden düzenlenmiştir. 'Tahmis' Divan Edebiyatında, herhangi bir şair tarafından yazılmış olan gazelin her beyitine 3 yeni mısra eklenmesiyle 5 mısraya çevrilmesi (beşleme)dir. Tahmisin içerdiği anlamlardan bir diğeri ise kahvenin dövüldüğü ve satıldığı yer olarakta manalanmıştır. Kahve eskiden ceviz ağacından oyma dibeklerde dövülürdü. Rivayet olduğu üzere Sultan 4. Murat, Bağdat seferine giderken burada dinlenmiş ve dibek kahvesinden içmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında Halkevinden sonra büyük ve geniş bir yapı olduğu için toplantı salonu olarak kullanılmıştır. Bu nedenle Gaziantepliler tarafından uzun yıllar 'Mekteberi İrfan', 'Hayat Fakültesi' ve 'Halk Kütüphanesi' gibi isimlerle de anılmıştır. (Devamı yarın)