Evet, ?Basın milletin müşterek sesidir?, ?susturulamaz? mı yoksa ?susturulabilir? mi?
Soruyu tersinden okumayı denersek, onu bastınma ve tahakküm altına alma hakkı kimindir, bu operasyon kimler eliyle yapılacaktır?
Bu çok bilinmeyenli ana başlıkların altına, onlarca ara başlık koyarak yüzlerce soru üretebiliriz?
Basın halkın doğru ve güvenilir haber alma hakkına sağlanan bir amme hizmeti yada daha yaygın bir söylem biçimiyle kamusal boyutları da gözardı edilemeyecek olan bir propaganda aracı mı?
Yazılı, görsel ve işitsel basın, popüler söylem biçimiyle medya olarak karşılığını bulan bir algının ta kendisi.
Ancak, basın anılan bütün bu başlıkların kendisi olduğu gibi, tek tek bu başlıklar basına atfedildiğinde ise hiçbiri kendisi değil. Yani daha anlaşılır şekliyle basın halkın haber edinme ve doğru bilgilenme hakkına cevap versede, başta iktidar erk?ini elinde bulunduran güç odaklarında başlı başına bir propaganda aracı olduğu bir realite.
1727 yılında İbrahim Müteferrika tarafından kurulan ilk Basımevi Matbaa Mürekkebinin sihirli kokusuyla Türkleri tanıştırmış, ancak ilk gazete II.Mahmut zamanında 1830 yılında fransızca yayınlanan ?Le Moniteur Ottoman? olmuştur.
1 Kasım 1831 yılında yayın hayatına merhaba diyen ?Takvim-i Vekai? ise yayınlanan ilk Türkçe gazete olarak tarihe kaydı düşen başlıbaşına bir basın vakasıdır.
Gaziantep ise Payitahtın Başkentinden 104 yıl sonra ilk Basımevi ile tanıştığında takvimler 1831 yılını göstermektedir. Türkçe incil ve azınlık okullarına ait kitaplarla kırtasiye malzemeleri basan misyonerler 1872 yılında ise Gaziantep?teki ilk gazeteyi yayınladılar, tarih Uğurol Barlas?ın araştırmalarına göre 8 Şubat 1872?yi işaret etmektedir.
İlk Türkçe gazete ise 1903 yılından sonra Hüseyin Cemil Göğüş Celâl Kadri Barlas?ın delikanlılık çağıyla özdeşleşen gazetedir.
Bu tarihe kadar çıkarılan gazeteler Amerikalılar ve azınlıklar tarafından Türkçe-İngilizce ve Türkçe-Ermenice yayınlanan gazetelerdir.
Bu gazeteler eski harflerle Türkçe ve Ermenice olduğu gibi, Ermeni alfabesiyle de Türkçe olarak yayınlanan gazete örneklerine de rastlanmıştır.
Azınlıklar tarafından yayınlanan bu gazeteler kuşkusuz misyoner faaliyetleriyle diğer gayri müslimlerin habirleşmesini sağlıyor aynı zamanda azınlıklara ait propagandist milliyetçiliği ile körüklüyordu.
1903 yılında 8 sayı olarak yayınlanan ?Meclayı Muarif?ten bu yana yayınlanan her gazete ve dergi Gaziantep?in ruh ve fikir coğrafyasında oluşan yeni ufuklarında müjdecisi olmuştur.
Yayınlanan her gazete ve dergi Gaziantep?in ruh ve fikir coğrafyasında oluşan yeni ufuklarında müjdecisi olmuştur.
Yayınlanan her gazete ve derginin okurd-yazar bir neslin oluşmasındaki katkısı yadsınamaz bir gerçektir.
Yeniden Uğurol Barlas tarafından 1972 yılında yayınlanan ?Gaziantep Basın Tarihi 100.Yıl? adlı eserine müracaat edelim.
?Türkiye?de altı yada daha yukarı yaşlarda 25 milyon kişi yaşamaktadır. Bunlardan okur yazar olanlar 12.2 milyondur. Bu sayıya göre okur-yazar oranı %48?dir.
Okur-yazar olan 12.2 milyon nüfusun da %1.6?sı yüksek okul mezunu, %2.8 lise mezunu, %58.4?ü ilkokul mezunudur. Geriye kalan %28?I ise belirli bir eğitim kurumundan diploma almamış olan okur-yazarlardır.
Gaziantep?te 300.000?e yaklaşan şehir nüfusunun 6 yaşından yukarısının yaklaşık olarak %52?si erkek, %48?i kadındır. Erkeklerin %32?si ve kadınların %72?si okuma yazma bilmemektedir. Buna rağmen Türkiye?de okur-yazar nüfusa göre en çok kitap ve gazete satılan il Gaziantep?tir? Şimdi 38 yıl öncesine ait bu rakamları günümüzdeki Gaziantep görüntüsüyle mukayese etmeyi deneyelim.
Yuvarlak hesap 2 milyon nüfusa tekamül eden bir kitlesellik, 30?un üzerinde gazete ve onlarca dergi. 40 yıl öncesine baktığımızda nüfus oranıyla ters orantılı bir yayın ağı ve okur kitlesi var.
Toplumsal taleplerin ona uygun arzı tetiklediği düşünüldüğünde, durum okumayan ve yazmayan bir toplumsal dokuya göre, yayınların kalitesizliği ve yayıncının yetersizliğini kaçınılmaz bir son olarak işaret etmektedir.
Halbuki teknolojik nimetler kaliteli bir yayın için gerekli maddi alt yapıya ait her türlü imkânı insanın hizmetine vermişken yetersiz kafa yapısı yayınlanan her emtiayı bilime yakışmayan bir gerilikte kendi insanının önüne sürmektedir.
Gazeteler özgün haberler üretemiyor, ajansların yaydığı haberlerle yetinen gazeteler kimi kurumların basın açıklamalarıyla görevlerinin tamama erdiğini zanneden bir vehim içinde bocalıyor.
Muhabir diye toplumun içine salınan çapsızlar, nelerin yada hangi olayların haber değeri taşıdığını bilmeden, çoğu zaman hasbelkader yakaladığı haberi yazma becerisine sahip olmadan, haber yayma telâşına düşüyor.
Bununla birlikte bir tashih müessesesi geliştirmekten uzak duran bu yayıncı kuruluşlar, yanlış kurulmuş başlıklarla, anlam zorlamalarıyla ve eksik sözcüklerle bilmece haberler üretiyorlar.
Çoğu zaman her gazetede aynı haberleri bulmanız mümkün olduğu için ikinci yada üçüncü gazete arayışına gitmiyorsunuz, bir başka gazete sizi cezbetmiyor.
Zira siz okur olarak aynı haberin farklı bir pencereden verilmiş olma yada söz konusu haberdeki sonucu belirleyen ayrıntının bir değir gazetede yakalanmış olma şansına inanmıyorsunuz.
Bu manada çoğu zaman gazeteler okurun gerisinde kalıyor. Gazeteler halkın doğru ve güvenli haber edinme gereksinimine hizmetle mükellef birer ticari kuruluş olmalarının yanında kamusal hizmet boyutuyla da bıçak üstünde bir ikilemi de yaşamaktadır.
Resmi ve özel ilanların yanında reklamlardan gelen paranın dışında okurun gazeteye yaptığı ödenti maliyeti dahi karşılamaktan uzakken, gazetelerin dik duruş sergileyeceği bir bağımsızlık anlayışı içinde olmaları bu koşullarda ancak bir rüya olabilir.
Her alandaki kirlenmişliğin bir başka boyutu bu kez yandaş ve karşıt olarak yeni bir kutuplaşmanın da önünü açmaktadır.
Basın ahlak yasasına ve basın ilkelerine ne kadar uyduğu belli olmayan gazeteler birer birer el değiştirirken, ikinci yada üçüncü işi gazetecilik olanların güç ve şantaj aracı haline gelen bu boyalı kağıtlar salvo atışların yapıldığı birer cephe halinde iken topluma gazete olarak yutturuluyor.
Art niyetlilerin gazeteciliği yada medya patronluğu, iktidara yaslanma, halkı künde de tutma stratejisine dönüşürken, gazeteler bu kez karşıtlarını yaratan silah olarak gringoların ellerinde patlıyor.
Evet, hiç mi iyi ve güzel şey yok. Elbette var ancak bu yeterli değil. Halkın doğru karar verme ve kendi muhakeme gücünü işletme yeteneği bunca karartılmışlık içinde, gazetelerin her yazdığını doğru kabul etme ve onu eksiksiz ve yanlışsız birer ayet gibi kabul etme cehaletiyle birleşince ortaya koskoca bir felaket çıkmaktadır.
Günümüzde gazetecilik okurunu delirtmeye, yayıncısı ise deli gömleği giymeye zorlayan bir olmazsa olmazımız olarak toplumun halet-i ruhiyesinde arz-ı endam etmeye devam ediyor.