Hayatımızdan sevdiğimiz bir kişinin daha eksilmesi, her eksilenin de yanında bizlerden bir parça götürmesi... İlahi adalet (mi?)…
Ölüm, yaşamın karşıtı değil; yaşama karşın hep var olan ve çoğu zaman bizler unutsak da pat diye ortaya çıkıp “elinin yakamızda olduğunu” suratımızın orta yerine çarpan bir olgu… Tasavvufta ölüm, bir şeyin yok olması değil; dönüştür. “Var olandan gelen her varlık dönüşerek var olana dönecektir.” Ölüm, bu yolculuğun bir adımıdır.
Yağmurlu bir kasım sabahında “ölüm”e dair bunları düşündüren De Nigris'in gidişi oldu. Gaziantepspor'umuza 2006-2007 sezonda gelen Meksikalı bir yıldızdı… Kırmızı-siyahlı formayı giyen ilk Meksikalı'ydı aynı zamanda ve ilk “amigos”tu.
Bilenler bilir; takımımıza Osmair, Viola, Boliç, Diawara'dan sonra gelmiş geçmiş en iyi forvetlerdendi. Kısa zamanda oyun içindeki hırsı ve attığı gollerle gönlümüzde taht kurmuş, Gençlik 27'nin maçlarda Meksika bayrağı dalgalandırmasına vesile olmuştu. Vay be!..
İki unutulmaz anı daha bıraktı bizde:
Gaziantepspor 4 – Kayseri 3…
İlk yarısı 0-0 biten maçın ikinci yarısında Kayseri habire öne geçiyor, De Nigris adete tek başına yarattığı gollerle ki 3 gol atmıştı o maçta “olmazları” oynuyordu.
İkincisi: FB'ye İstanbul'da attığı golden sonra taktığı El Santo maskesiydi. Onun sayesinde Zorro'dan sonra bir maskeli kahramanımız daha olmuştu Meksika diyarından…
Evet, bazılarının dediği gibi ölüm hayatın sonu değil; sonucudur belki de… Ve maskeli kahramanımız De Nigris giderken bir kez daha bizlere hatırlattı ki ölümün yaşa başa saygısı yok…

Cem Karaca'nın dizeleriyle uğurlamak isteriz seni:
“Çar atıp şeş oynasam
Yine yenersin beni
Ölüm bana gülerek gel,
Ölümü öp n'olur…”

Ve son söz: Ölüm, gerçek cennete giden tek yol (muş)… Eğer öyleyse yolun açık olsun, Adios Antonio… *Vaya con dios!...

* * *
*Güle Güle Antonio, Tanrı seninle olsun…