Öteden beri Vergi İdaresi ile mükellefler arasında, alacakların tahsili hep ihtilaf konusu olmuştur. İhtilaf konusu ya yasadaki düzenlemelerin çok açık olmamasından ya da vergi dairelerinin yaptığı uygulamalarda ki yanlışlıklardan kaynaklanmaktadır. Ancak sebep ne olursa olsun, bu durum bazen vergi borcunun tahsilini geciktirmekte bazen de mükelleflerin mağdur olmasına yol açmaktadır.

Vergi yasalarında ki tereddütlü konular sadece mükellefler ile vergi idaresi arasında ihtilafa yol açmıyor. Zaman zaman Danıştay Daireleri bile birbirine benzer konularda çok farklı kararlar verebiliyor. Aslında bu da kanunların yorumlanmısının kurumlar arasında bile farklılık gösterdiğini ortaya koymaktadır. Bunu engellemenin yolu ise, kanun koyucunun tereddüte mahal vermeyecek derecede açık ve net ifadelerin yer aldığı kanunlar düzenlemesinden geçmektedir.

Danıştay İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararı Nedir?

Danıştay Dairelerinin benzer konularda görüş farklılıkları yaşaması durumunda Danıştay İçtihadı Birleştirme Kurulu devreye girer. Konuyu değerlendirmeleri sonucunda İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararı yayımlayarak konu hakkında son sözü söyler. Bu karar hem yargıyı hem de idareyi bağlar. Yani bundan sonraki benzer konuların tamamında bu İçtihatı Birleştirme Kurulu Kararı dikkate alınarak, Vergi Mahkemeleri ve Danıştay tarafından karar verilmek zorunda olduğu gibi Vergi İdaresi de uygulamalarını bu doğrultuda yapmak zorundadır.

Bu genel açıklamalardan sonra geçtiğimiz günlerde Resmi Gazetede yayımlanan ve Limited Şirket ortaklarını yakından ilgilendiren İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararına bir bakalım.

Limited şirketlere ait vergi borçlarının şirket tüzel kişiliğinden tamamen veya kısmen tahsil edilememesi veya tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması durumunda, şirket kanuni temsilcisinden tahsili yoluna gidilmeden şirket ortaklarının takip edilip edilemeyeceği konusunda, Danıştay Daireleri kendi aralarında ihtilafa düşünce, konu Danıştay İçtihadı Birleştirme Kurulu’na intikal etti.

İlgili Karar;

Tüzel kişilerde, vergi borçları nedeniyle doğan sorumluluk tüzel kişiliğe ait olduğundan, limited şirketin vergi borçları için önce limited şirket tüzel kişiliği takip edilmekte, vergi alacağının şirket malvarlığından tahsil edilememesi veya tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması halinde kanuni temsilci veya ortak takibata tabi tutulmaktadır. Buna göre kanuni temsilcinin ve ortağın sorumluluğu, ikinci dereceden bir sorumluluktur. Vergi alacağı için şirket tüzel kişiliği aleyhine hiçbir takibat yapılmaksızın doğrudan doğruya kanuni temsilcilere veya ortağa başvurmak mümkün değildir.

Dolayısıyla vergi alacağının limited şirket kanuni temsilcileri veya ortaklarından tahsil edilebilmesi için, limited şirket hakkında Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un öngördüğü tüm cebri takip yollarının uygulanması, tahsil edilememesi veya edilemeyeceğinin anlaşılması gerekmektedir.

Vergi Usul Kanunu ile Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'da, vergi borcunun tahsili için önce kanuni temsilciye mi yoksa ortağa mı gidileceği düzenlenmemiş ise de, 6183 sayılı Kanun'un 35. maddesi ile ortakların sorumluluğu hakkında hüküm getirilmesi, kanuni temsilciye gidilmeden de ortağa gidilebilmesini sağlamak amacını taşıdığı gibi kamu alacağını korumaya ve hızlı bir şekilde tahsilini sağlamaya yöneliktir.

Söz konusu 35. maddede ortak için öngörülen doğrudan doğruya sorumluluğun vergi alacağı için olduğu kabul edilmiştir.

Limited şirket tüzel kişiliğinden tahsil edilemeyen veya edilemeyeceği anlaşılan vergi borcunun takip ve tahsiline ilişkin olarak 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nda ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'da, kanuni temsilci ile ortak arasında bir öncelik sıralaması bulunmadığından, limited şirketin vergi borcunun tahsilinde ortağın takibine başlanabilmesi için kanuni temsilcinin takibinin gerekli olmadığına karar verilmiştir.

Aslında bu karar malumun ilanından başka bir şey değildir. Çünkü vergi daireleri öteden beri limited şirket borçlarının takibinde, şirketin tüzel kişiliğinden tahsil edilemeyen vergi borçları için, kanuni temsilci ve ortaklar arasında herhangi bir sıra gözetmeksizin takibe geçmekteydiler. Bu karar sonrası artık vergi idaresinin takip işlemlerinin yargıya götürülmesinin önüne geçilmiş olacaktır.

Söz konusu Danıştay İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararı, limited şirketlerin vergi borçlarının tahsilinde vergi idaresinin daha hızlı hareket etmesini sağlayarak vergi alacağının tahsilini kolaylaştıracaktır.

Ancak şirketin kanuni temsilcisi yani müdürü olan ortak hakkında takibe başlanmadan, sadece şirketten kar payı alan ve yönetimde söz sahibi olmayan diğer ortak ya da ortaklar hakkında takibe başlamanın hukukun temel ilkelerine uygun olduğunu söylemek pek mümkün değil.

Neden Anonim Şirkete Dönüşüm Yapılmalıdır?

Yönetimde söz sahibi olmayan limited şirket ortaklarının, kusurları olmayan bir vergi borcundan dolayı vergi idaresince icrai takibe maruz kalmamaları için önerim, limited şirket olan ortaklık yapısının anonim şirkete dönüştürmeleridir. Anonim şirkete dönüşmenin vergisel bir takım avantajlarının yanı sıra, yönetim kurulunda olmayan ortakların sadece taahhüt ettikleri sermaye ile sınırlı bir sorumlulukları söz konusu olur. Taahhüt ettiği sermaye borcunu ödeyen ortak da, kamu borçlarına karşı sorumlu olmaz.

Söz konusu İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararı, mevcut vergi yasalarında yer alan düzenlemelerin yorumlanmasından başka bir şey değildir. Limited şirketin tüzel kişiliğinden tahsil edilemeyen vergi borcunun takibinde; öncelikle vergi borcunun ödenmemesinde asıl kusurlu olan kanuni temsilcinin mal varlığına gidilmesi, kanuni temsilcinin mal varlığından tahsil edilemeyen vergi borcunun takibi için, diğer ortaklar nezdinde takibe başlanması çok daha adaletli ve hukuka uygun olacaktır. Bu nedenle ilgili yasa hükümlerinin, hukukun temel ilkeleri gözetilerek yeniden düzenlenmesinde kamu yararı bulunmaktadır.