Bulunduğu göreve, oturduğu koltuğa, yaptığı işe, çalışkanlığı, dürüstlüğü, hal ve tavrı, üslubu ve konuşması ile layık olmak ve yakışmak, ne kadar güzel, hoş ve alkışlanacak bir durumdur. Bu alkışı hak edenler bulunduğu çevrede herkesin gönlünde taht kurarlar. Sevildiği yerde durmak, herkesin sevgi, saygı ve güvenini kazanmak da aynı açıdan değerlendirilir ve bu değerlere layık olan ve yakışan kişiler, hep o onurlu duruşu ile örnek bir kişilik olarak hatırlanırlar. Neticede çocuklarına ve torunlarına saygın bir isim bırakırlar. Fakat herkes öyle değildir tabi. Görevine, oturduğu koltuğa, yaptığı işe, pek önemli olmayan artılarına karşın önemli eksi vasıfları ile az yakışan veya hiç yakışmayan ve layık olmayan insan sayısı da az değildir. Bunu herkes bilir ve o kişilerin dedikodusu ister istemez hep yapılır. Bazılarına bu tür eleştiriler vız gelir. Kendilerini az da olsa düzeltmek ihtiyacını duymazlar. Fakat zaman denilen büyük sır, gün gelir, herkesi hizaya sokar. Geç de olsa bazı taşlar yerine oturur. İşinin erbabı olmayan bir ustanın yaptığı tamir nasıl işe yaramazsa, görevine layık olmayan ve yakışmayan bir idareci, müdür, şef veya herhangi bir yetkili de bulunduğu guruba faydalı olamaz, hatta zarar verir. Ve zamanı gelince o göreve daha layık olan birisi, onun yerini alır. O nedenle bir göreve insan seçerken, iyi düşünmek ve değerini iyi saptamak gerekiyor. Türkistan'ın FARAB şehrinde doğan ve M.S. 870-950 yılları arasında yaşayan ünlü İslam düşünürü FARABİ, örneğin "başkanlık edecek kişide şu erdemler bulunmalıdır" demiş: Organları tam olmalıdır, anlayışlı olmalıdır, belleği (hafızası) güçlü olmalıdır, akıllı ve ince görüşlü olmalıdır, güzel konuşur olmalıdır, öğrenmeye gönüllü olmalıdır; yiyeceğe, içeceğe, eğlenceye tutkun olmamalıdır; doğruluğu sevmeli ve yalancılıktan tiksinmelidir. Nefsini yüksek tutmalı ve kendisinden kuşkulandıracak şeylerden çekinmelidir, inançlı olmalı ve dünya kaygılarında gözü olmamalıdır. Adaletli olmalı ve kötülük yapmaktan çekinmelidir, işinde ayak diremeli ve iyi dilekli olmalıdır. FARABİ' nin bu sözlerine bence, ünlü düşünür Nietsche nin "En insanca davranış, bir insanın utanmasını önlemektir" sözünden hareketle, başkanlık edecek kişide aranılacak özellikler içinde, "mahiyetindeki ve çevresindeki insanları utandırmamak ve küçük düşürmemek" erdeminin de olması gerekmektedir. Kapı kulu olma ve kölelik döneminin asırlar önce sona erdiği unutulmamalıdır. Araplar FARABİ'ye "Muallimi Sani-yani ikinci öğretmen" ismini takmışlardır. Çünkü Araplar Aristo'yu ilk öğretmen saymışlardır. FARABİ saydığı bu erdemlerin bir kişide toplanamayacağını da düşünmüş olmalı ki, sözlerini şöyle bitiriyor: Bu erdemler tek kişide bulunursa o kişi başkan olur, tek kişide bulunmazsa, örneğin birkaçı birinde, birkaçı da ötekinde bulunursa, o iki kişi başkan olur. Eğer bu erdemler üç kişide bulunursa o üç kişi başkan olur. Bu erdemler için daha çok kişi gerekiyorsa o kadar kişi başkan olur, diyor. FARABİ toplumcudur. Kişinin yetkinliğe erişebilmesi için pek çok şeyler gereklidir, diyor. Kişi, tek başına, bu şeylerin tümüne birden erişemez. Toplum, kişilerden birinin eksiğini, hatasını, ötekiyle (başka biriyle) tamamlar. Örneğin birinin kırdığı potu veya patavatsızlığı, bir başkası düzeltir diyor ünlü düşünür. Bu düzeltmeler olmadığı takdirde, kavram kargaşası yaşanır ve sevgi, saygı ve güven duygusu sarsılır. Toplumda baş olmaya çok meraklı kişiler vardır. Bu kişiler en uygun ben miyim diye hiç düşünmezler, aynaya hiç bakmazlar, biyografilerini abartırlar ve tüm eleştirilere kulak tıkarlar. Halk arasında "baş ol da istersen soğan başı ol" diye bir söz dolaşır. Soğan başı olmaya da bence fazla özenmemek gerekir. Yemeklere lazımdır ama en azından kokusu bazen rahatsız eder. Soğan doğrarken çok bakınca da gözleri yakar. Asıl yakışıklı ve güzel olan, sadece fizik olarak öyle olan değil, görevine, yaptığı işe, bulunduğu ortama ve sıfata layık olan ve yakışandır bence. Fiziksel değerleri değişir de, bu erdemli vasıflara sahip bir karakter ve kişilik, kolay kolay değişmez. Sizce FARABİ haklı değil mi dostlar? Kalın sağlıcakla değerli okurlarım...