Kısaca daha önce Millet-i sadıka olan Ermeniler yurt içinde Osmanlıya karşı düşman unsur haline gelmiş ve illet-i sadıka kesilivermişlerdir…Oysa bunlar Osmanlının en zenginleri, en itibarlı insanlarıdır. Zaten bugünkü feveranları da bu zenginliği kaybetmiş olmalarından ileri gelmektedir!!!

Bunu kentimizdeki , Gaziantepimizde hala sapasağlam ayakta duran yapılardan açık bir şekilde görebilirsiniz.

Sözün kısası Ermeniler hemen her yanda isyan halindedir. Bunun üzerine Osmanlı hükûmeti de 27 Mayıs 1915 tarihinde bunların azılılarını dağıtmak için bir tehcir kanunu çıkarır. Bu kanun şudur:

TEHCİR KANUNU

Vakti seferde icraat-i hükûmete karşı gelenler içün cihet-i askeriyece ittihaz olunacak tedabir hakkında kanun-u muvakkat.

1.Vakt-i seferde ordu ve kolordu ve fırka kumandanları ve bunların vekilleri ve müstakil mevkii kumandanları ahali tarafından herhangi bir suretle evamir-i hükûmete ve müdafa-i memlekete ve muhafaza-i asayişe müteallik icraat ve tertibata karşı muhalefet ve silahla tecavüz görürlerse, derakap kuvve-i askeriye ile en şiddetli surette tedibat yapmağa ve tecavüz ve mukavemeti esasından imha etmeye mezun ve mecburdurlar.

Madde.2.Ordu ve müstakil kolordu ve fırka kumandanları icabat-ı askeriyeye mebn-i veya casusluk ve hiyanetlerini hissettikleri kura ve kasabat ahalisini münferiden veya müctemian diğer mahallere sevk ve isken ettirebilirler. 14.Mayıs 1915.

Bunun üzerine özellikle doğu ve güneydoğudan başlamak suretiyle tehcir denilen yer değiştirme işlemi başlatılmıştır. Antepten de sayılarını kesin olarak bilemediğimiz ama beş, on bin civarında olduğunu tahmin ettiğim ermeni isyancı Suriye illerine gönderilmiş Ermenilerin Türk ordusunu arkadan hançerlemeleri önlenmiştir…

1918 'deyiz. Almanlar yenilmiştir. Tabii Osmanlı da.

İtilaf devletleri kendi aralarında Osmanlıdan alacakları payın peşindedirler.

Bu sıralarda 3 Temmuz 1918 de Sultan Reşat ölmüş ve 4 Temmuzda kardeşi Vahideddin tahta oturmuştu. Osmanlı ateşkes istemek zorunda kalmıştır.

30 Ekim 1918.Limni. Harbiye Nazırı Rauf Orbay Ateşkes anlaşmasını imzalıyor. Bu anlaşma Osmanlının ve Anadolunun ölüm fermanıdır, yenilir yutulur bişey değildir. Özellikle 7.madde. Bugünkü deyişiyle ucu açık bir madde...Düşman, bir bahaneyle, istediği yere asker çıkarabilecek, savaş gemileri, silahlar düşmanlara teslim edilecek, ordu dağıtılacak, bu devletler tüm yer altı yerüstü değerlerini babalarının malı gibi kullanacak…

Bu anlaşmada Ayıntap Sancağı Türklere bırakılmıştır.

Mustafa Kemal 15 Mayısta Anadoluya müfettiş olarak geçme izni ve yetkisi koparmıştır. Aynı gün İzmir Yunanlılarca işgal edilmiştir.

Şimdi biz 17 Aralık 1918 e bundan tamı tamına 96 yıl öncesine. Ve de limni Ateşkes anlaşmasından bir buçuk ay sonrasına ve o zamanki adıyla Ayıntap Sancağına dönelim. Kış bastırmış. Kar yağmış. Buz sucukları saçaklardan sarkıyor..,

O zamanki Ayıntapın nüfusu 80.000 civarında. Bunun 30. bin kadarı Ermeni. Onlar da burada yüzyıllardır yaşayan Osmanlı tebaası. Dilleri aynen Antep lehçesi. Nişleyn yorum, nişliyek ağam…yalnız 'ağam yerine 'gülüm diyorlar...Dinleri ayrı, ama dinlerinin gereğini serbestçe yerine getiriyorlar...Antepin en zenginleri onlar…neredeyse

tüm para getiren meslekler ellerinde: Gümüşçülük, sahtiyancılık, terzilik, ithalat-ihracat…

Müslümanlarsa debbağlık, çiftçilik, işçilik, ölbecilik, tenekecilik, kalaycılık işlerinde…

Ermeniler askere alınmıyorlar...Ayıntaplıların eli silah tutan erkekleri çeşitli cephelerde...Arada sırada kimisinin bir ayağı topal, kimisinin kolu yok, kimisi sağır, kimisi kör cepheden memleketlerine dönüyorlar...

Kısacası Müslümanlar fakrü zaruret ve yoksulluk içinde Ermenilerin bir eli yağda, bir eli balda...Müslümanların kerpiç evleri ya var ya yok, Ermenilerin evi keymıh taştan mükemmel, bugün bile eşine az raslanır güzellikte ve sağlamlıkta...

Her iki toplum da Osmanlı tebaasıdır.

Dost olarak barış içinde yaşıyorlar. Ermeniler için taa 1870lerde Amerikalılar tarafından kurulmuş kolej bile var. Burada hep ermeni çocukları okuyor. Yabancı dil öğreniyorlar, kendi ana dillerini de öğreniyorlar. Ve kendilerine bağımsızlık, milliyetçilik fikirleri aşılanıyor...

Aynı gün ve tarihlerde doğuda Ermeniler, Ruslarla birlik olarak Müslümanlara olmadık eziyeti, katliamı, cinayeti, cürümü işliyorlar...Şöyle özetlemek gerek, Doğuda, özellikle de 1915 tehcirinden sonra Müslümanlarla Ermeniler arasında düşmanlık başlamış, kim nerde çoğunluktaysa, kim nerede güçlüyse öteki tarafı eziyor...

Bu arada Antep Ermenilerinin içinden de hükûmete başkaldıranlar oyun bozanlık edenler de tehcirle sürgüne gitti tabii…Antepte 20 bin civarında Ermeni kaldı..

Şimdi dikkat buyurun. Şu yukarıdaki Kilis yolundan gelen sesleri duyuyor musunuz ? Duyamadınız. Ama 17 Ocak 1918 'deki Ayıntaplılar duyuyordu. Kilis yolundan trampetleri davulları, trompetleri bayrakları , cipleri, atları,develeri , yayaları , süvarileri ile İngilizler geliyor..,

Hani Mondrosa göre Ayıntap Sancağı Türklere kalmıştı.' İngilizler iyi insanlardır sizlere yardım edecekler!' diyenler de var. Sadece halk değil buna padişah efendi bile inanmış…

Ermeniler onları ,İngilizleri, sevinç çığlıkları, güllerle, çiçeklerle, bayraklarla karşılıyorlar. Müslümanlara nispet yaparcasına alabildiğine sevinçliler...Askerler ağır ağır ilerliyor kolej tepenin oralara, Amerikan kolejinin Amerikan hastanesinin yakınlarına konuşlanıyorlar...Bir kısım asker de Beyazın oğlunun hanına yerleşiyor. Belediyenin yanındaki askeri fırına da el koyuyorlar... Sizin anlayacağınız en sağlam en önemli yapılar, kente egemen tepeler ellerinde...

23 Aralık.1918. İngiliz İşgal komutanı kentin idari sorumlularına bir gözdağı verir. Tabii bu arada Ermeni muhbirler de boş durmamakta ve İngilizlere sevmedikleri kişileri gammazlamaktadırlar. Bunların bir kısmı Halepe ,oradan da Mısır Tutsaklar Kampına sürülür.

O zamanın tek iletişim aracı telgraf ve telefondur.Telgraf daha yaygındır,telefon hatları daha kısıtlıdır. Ve tüm bunlar İngiliz kontrolu altındadır.

Bu sırada Ayıntapta bilinçli vatansever insanlar arasında gizli toplantılar yapılmakta ve ne yapılması gerektiği konusunda fikir alaveresinde bulunulmaktadır.

Ayıntapta bir Cemiyet-i İslamiye vardır. Bu derneğın yöneticilerinin bazıları İngilizlerle dost geçinilirse memleket için hayırlı olacağı kanısındadırlar.

Bir başka grup ise ,memleketin içine düştüğü felaketin farkında, yeni bir direniş grubu oluşturmak ve buna bir resmiyet kazandırmak istemekte ve bu arada gizlice de bu direniş için halkı aydınlatmaya, silahlandırmaya çalışmaktadırlar.

8 Mart 1920. İngiliz komutanlığı bir bildiri yayınlar: Özet: Herkes silahını teslim etmek zorundadır. Teslim etmeyenler idam edilecektir. Herkesin silahını teslim etmediğini görünce, bir hafta sonra daha sert bir bildiri : Un değirmenleri , eczaneler, ekmekçiler hariç tüm iş yerleri kapanacaktır. Dışarı çıkma yasağı da vardır. On beş gün sürer bu yasak, kasaplarda etler, manavlarda yiyecek içecekler kokuşur...

Sonunda 30 Martta belirli saatlerde dükkanların açılmasına izin verilir ama gene toplanma ve dışarı çıkma yasağı sürer.

Halk bunalmaya başlamıştır. Gizli örgütlenme devam etmektedir.

10 Nisan 1919 . Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey İdam edilir. Suçu Tehciri uygulamak!

Bu arada Ayıntapta Güce köyünde gizli bir telgrafhane kurulmuştur.

15 mayıs 1919, saat 8.40 Yunan birlikleri İzmire çıktı.Rumlar çılgın bir sevinçle, Yunan askerlerini karşılıyorlar. Hasan Tahsin Yunan bayraktarı bir kurşunla deviriyor ve o gün içinde İzmirde iki bini aşkın öldürülüyor. Bu arada yeri gelmişken şunu da belirtelim ki İzmirde yunanlılara sıkılan ilk kurşundur. Yoksa işgalcilere karşı ilk kurşun Dörtyolda Karakese ve Özerli köylerinde köylülerin mallarını, hayvanlarını çalan Fransız ve Ermeni Birliklerine karşı 19 Ocak 1919da atılmıştır.