Son dönemlerde Kredi Garanti Fonu (KGF) adını sıkça duymaya başladık. Geçtiğimiz hafta da Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından açıklanan KOBİ (Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler) ve KOBİ dışı işletmelere sağlanan finansman desteği ile gündeme geldi.

KGF nedir, ekosisteme ne zaman girdi, ne işe yarar, ekonomiye denildiği kadar can suyu verebilmekte midir acaba?

KGF, 1993 yılında kuruluş organizasyonunu tamamlayıp ilk kefaletini 1994 yılında vererek faaliyetlerine başlamıştır. Kurumsal bir kefalet kuruluşu olarak teminat yetersizliği nedeniyle çeşitli kredi ve destek imkânlarından yeterince yararlanamayan KOBİ ve KOBİ dışı işletmelerin, “müteselsil kefil” olmak suretiyle krediye erişimlerini sağlamak üzere hayata geçirilmiştir.

KGF bir anonim şirket olarak kurulmuş olup yasa ile kurumlar vergisi başta olmak üzere çeşitli vergi ve harçlardan istisna ve muaf tutulmuştur.

Sistemin işlemesi şu şekilde olmaktadır; KGF tarafından garanti verilmiş olan bir kredi sorunlu hale gelir ise banka KGF’ye başvurarak almış olduğu garantiyi nakde dönüştürmekte, ayrıca garanti harici riski varsa yasal takibe geçmektedir. KGF ise firma lehine vermiş olduğu garantinin tazmin olması ile almış olduğu teminatları paraya çevirmek üzere yasal takibe geçmektedir.

2019 Mayıs sonu itibariyle, yaklaşık 598 bin firmaya, KGF tarafından 212 milyarlık kredi karşılığı olarak, yaklaşık 184 milyarlık kefalet sağlanmıştır. 2018 yılı sonu itibariyle de Gaziantep’te 13 bin firmaya 9 milyar lira KGF desteği sağlanmıştır.

KGF, bugüne kadar verilen kredilerde, %77 si KOBİ’ler, % 23 ü de KOBİ dışı işletmeler için garantör olmuştur. Bankacılık sistemi tarafından kullandırılan tüm kredilerin de yaklaşık %10 KGF tarafından garanti altına alınmıştır.

KGF garantilerinin bu kadar yaygın olarak kullanılması ve bankaların KGF aracına bir can simidi gibi sarılmaları, perakende bankacılık işkolunun yeniden yıldızının parlamasına neden olmuştur.

Eğer bankacılık sektörünü takip ediyorsanız, bankaların hızla KGF garantisi pastasından pay alma yarışı içine girdiklerini de görüyorsunuzdur. Bankacılık sektörü de haliyle daha az risk alarak, yüksek karlılığı sürdürme olanağını değerlendirmektedir.

Kredili çalışan bir firma verdiği teminatların niteliğini ve kalitesini arttırdığı zaman niteliği artan teminat yapısı esnekliğini kaybeder. Yani önceden sadece kefalet teminatı ile kredili çalışan bir firmanın, kredi teminatlarının maddi teminata (çek, temlik, ipotek, vs.) dönüşmesi halinde, firmanın içinde bulunduğu sektör ve firmanın finansal yapısı daha iyiye gitse dahi eski teminat koşullarına (daha hafif teminat koşullarına) geri dönüşü oldukça zordur.

Elbette KGF sisteminin sağladığı pek çok fayda da vardır. Bankacılık sektörünün kredi olanaklarına ulaşamayan pek çok küçük ve orta ölçekli kurum, KGF sayesinde bu imkanlara ulaşabilir duruma gelmiştir.

Ancak uygulamaya bakıldığında, KGF kanalıyla ilk defa kredi verilen işletmelerin yanı sıra, öteden beri bankadan kredi kullanmakta olan işletmelerinde KGF den faydalandırılarak, bankaların kullandırmış oldukları kredilerden dolayı yüklendikleri riskleri de KGF’ye yükledikleri görülmüştür. Hal böyle olunca KGF den beklenen faydanın sağlandığını söylemek de pek mümkün değildir.

Bu nedenle KGF’nin kefaleti ile kullandırılan kredilerin yerinde kullandırılıp kullandırılmadığının kontrolünün yapılması, istenen amaçların sağlanabilmesi için zorunluluk arz etmektedir.

Ayrıca KGF’nin yukarıda sayılan faydaları, Türkiye Ekonomisinde önemli bir yer tutan orta ve küçük ölçekli kurumların içinde bulunduğu sorunu çözmeye yeterli değildir. Kredi sisteminin sağlıklı bir faaliyet yapısına ve finansal tabana dayanması gerekir. Bu da Kredi Garanti Fonu ile değil, küçük ve orta ölçekli kurumlardan, daha büyük ve finansal açıdan iyi yönetilen, kurumsallaşma ve profesyonel yönetim anlayışıyla hareket eden ve kamu için sağlıklı vergi geliri yaratan yeni kurumların oluşmasını sağlamak ile olabilir.

Bu hali ile KGF kısa vadede ekonomik olarak çalışmayan pek çok işletmeye, yaşamını sürdürme şansı vererek yapılması gereken ana değişimi kamu fonlarını kullanarak ötelemektedir. Daha da önemlisi, bu sistemin en büyük riski, kamu desteği ile devam ettirilmeye çalışılan işletmelerin üreteceği gerçek zararın ileride daha büyük risk ve maliyetlere yol açmasına sebep verebilme ihtimalidir.

Dolayısıyla KGF tarafından garanti altına alınmış olan kredilerin bankalar tarafından kendi risklerini azaltmaya yönelik değil, amacına uygun olacak şekilde işletmelere kullandırılması ve kredi kullandırılan işletmelerinde bu krediyi hangi maksatla kullandığının denetlenmesi kaydıyla ancak KGF müessesinden beklenen faydanın sağlanması mümkündür.